Emre Aygın "Ah, nerede o eski günler!" Bu söz bizlere hiç yabancı gelmiyor değil mi? Özellikle, yıllar öncesinde kalabalık bir aile ile köy hayatı yaşamış insanların dile getirdiği bir söz... O zamanlar hayat şartları bugüne göre çok daha zor olsa da dayanışmanın, paylaşmanın ve saygının, insanın kişiliğine derin bir şekilde işlediği görülmektedir. Böyle bir ortamda hayatı dolu dolu yaşayarak yetişen çocukların da şimdi daha sağlam bir kişilikle karşımıza çıktığını görüyoruz. Peki, geçmişten bugüne çocuklarımızın hayatında neler değişti? Eskiden, çocukların özgürce oyun oynayabildikleri geniş alanlar vardı. Çocuklar, kalabalık gruplarla hayal güçlerini kullanarak oynadıkları oyunlarla özgürlüğün ve birlikte olmanın tadına varırlardı. Şimdi ise çocuklar şehir hayatının keşmekeşliğinde, dört duvar arasına sıkışmış ve hareket alanları daraltılmış bir hayat yaşamaya mahkûmlar. Eskiden çocuklara geniş sorumluluklar verilirdi. Çocuk, gerektiğinde tarla eker, çobanlık yapar ve böylece hayatın sorumluluğunu erken yaşlarda alırdı. Şimdi ise aileler, çocuklardan sadece ders çalışmalarını istiyor ve onları geri kalan tüm sorumluluklardan uzak tutuyorlar. Bu tür çocuklar, hayata atılıp yalnız kaldıklarında basit bir problem karşısında bile ciddi bocalama yaşıyorlar. ÇOCUKERKİL AİLELER Eskiden çocuklar yokluk görür, elindekinin kıymetini bilmeyi ve kanaat etmeyi öğrenirdi. Şimdi ise aileler, maddi durumları iyi olmasa bile tüm imkânlarını seferber ederek çocuklara yokluk göstermemeye çalışıyor. Böylece, istediği hemen her şeyi elde eden çocuk, sahip olduğu güzelliklerin değerini bilemiyor ve hayattan zevk alamaz hâle geliyor. Eskiden, çocuğun ciddi hatalar yapmasını engelleyen daha sağlam bir aile otoritesi vardı. Bu ortamda çocuk, kişiliğine zarar verecek bir davranışta bulunduğunda karşılık göreceğini bilir ve yanlış bir iş yapmaktan çekinirdi. Şimdi ise anne babanın değil, çocukların koyduğu kurallarla yönetilen "çocukerkil" aileler ortaya çıkmaya başladı. Ailesine karşı, giderek asileşen çocuklar, onların iyi niyetli gayretlerini anlamaktan çok uzak kalıyorlar. SANALDAN KURTARALIM Bu hayat şartlarında yaşamış olanların, eski zamanlardan bir olay nakledildiğinde yaşadıkları heyecanı gözlerinden okuyabiliyorsunuz. Günümüzün çocuklarının ise gelecekte anne baba olduklarında kendi çocukluklarına anlatacağı bir anı yok gibi... Çünkü yaşadıkları kayda değer bir tecrübe yok. Sorumluluk yok, hayat sıkıntısı yok, macera yok, heyecan yok... Çocukların kendi aralarında konuştukları ise futbol, dizi ve bilgisayar oyunu; daha ötesi yok! Sadece kendilerine sunulmuş, gerçek zannedilen, sanal bir dünya var. Bu yüzden insanlık, tıpkı geçmişte olduğu gibi çocuklarının yüzünü sanaldan gerçekliğe çevirecek "kahraman aileleri" bekliyor. PENCERELER Utku Öztürk Emre Erdoğan utku.ozturk@ihlaskoleji.com HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ 3 ŞEY: FARELER Farelerin dişleri yılda 13 cm uzar Dişi bir fare, yılda 2 bine yakın yavru yapabilir. Bir farenin hayat süresi ortalama, iki ile üç yıl arasındadır. Farelerin kesici dişleri yılda 13 cm uzar. Fareler, bu uzamayı kontrol altına alabilmek için kemirme arzusu duyarlar. Fareler, saniyede 6 defa dişleyebilirler ve her bir dişleyiş o noktaya 500 kg/cm2 basınç uygular. Haziran 2006'da, California'daki hayvan kurtarma çalışanları, Roger Dier isimli adamı tek odalı evinde 1000'den fazla kahverengi fareyle buldu. Takıntılı koleksiyoncu, beslediği piton yılanına vermeyi planladığı yavru fareye acıyınca, sürü yavaş yavaş gelişti. Biliyor muydunuz? Doğru çalışmayan sistem iflas eder! Bilim adamları bir deneyde, bir kedinin beyin zarını aldı. Bu deneyden sonra kedi, görünüşte normal yaşamaya devam ediyordu. Fakat kedinin bütün iradesi kaybolmuştu. Kedinin burnunun dibine fare konuldu, kılı bile kıpırdamadı. Buna mukabil, başka bir kedinin beynini, olduğu gibi bıraktılar; fakat omuriliğinin bütün sinir düğümcüklerini aldılar. Kedi yaşamaya devam etti. Onun da önüne fare koydular, ne o farelere dokundu ne de fare ona... Kedinin bütün dikkati fareye toplandı; kedi baktı, baktı, baktı ve kalbi durarak öldü. Çünkü kedinin sinirleri alınmıştı ve fareyi gördüğünde tamamen ona odaklandı, beynine bağırsak cidarlarının hareket etmesi, bezlerin ifrazat yapması, kalbin çarpması gibi emirler göndermeyi unuttu. Her şey ne kadar mükemmel yaratılmış değil mi? tweetçi twitter.com/twtci ozguRugzo Dün profesyonel fotoğraf makinesi aldım; yanında 3 sokak çocuğu, 9 güvercin, 2 yaşlı teyze, 1 tane de siyah beyaz buruşuk amca verdiler. twidinebandim En son "Takdir belgesini kaç puanla kaçırdın?" diye birbirimize soru soruyorduk ne ara bu kadar büyüdük anlamadım ben. resulertas Annem, aya gidecek ilk Türk astronotu olsam bile rokete binerken "Yolunun üstü atıverirsin" diye elime çöp poşetini tutuşturur. PlayKit Romantik sözleri anlıyorum ama konuşamıyorum. tootsieroll Geçen "sonbahar" harbiden son baharmış meğer... geri Hatasız İngilizce yazabilen her Türk'ün arkasında, "Bunu mu demek istediniz?" diye soran bir Google vardır. calimert Annelerin her türlü öksürük, hapşırık, halsizlik, ağız ve diş hastalıklarına cevabı aynı - "HEP O BİLGİSAYARA BAKMAKTAN" acimasiztweet Sevgili kadınlar; fal kapatıp boş hayallere dalacağınıza, mantı kapatıp mutluluğu yakalayın daha iyi. bakshimdi Derdimi saklayacak kadar yalancı dil biliyorum. hakankoksal Kokuyo mu diye kontrol etmek için ayağını burnuna kadar sokan milletten uluslararası bir jimnastikçinin çıkmamış olması utanç verici. Haftanın sözü Başarının sırrını bilmiyorum ama başarısızlığın yolu herkesi memnun etmeye çalışmaktan geçer. (Bill Cosby) YAZILI YOKLAMA > Soru: Linyit nedir, nerede çıkarılır? Cevap: Linyit İngiltere'nin para birimidir, Londra Merkez Bankasından çıkarılır. > Soru: İnsanları sınıflandırma yoluna giden ilk bilim adamı kimdir? Cevap: Ariston mağazalarının sahibidir. > Soru: Hayalinizdeki okulu yazınız. Cevap: Hayalimde, okula gün aşırı gidiliyor, ödevlerimizi daha rahat yapıyoruz, yaz tatili ise 2 hafta. PAYLAŞIM MERKEZİ Google'da yapılan ilginç aramalar > Dovlond vinap (Sanırım download winamp yazmak istemiş.) > Aykü testi (Yok artık!) > İstediğin msn adresi çalma (Amacın ne arkadaşım?) > Web sitemde nasıl mp3 bulabilirim (O şekilde bulunabiliyorsa herkes kendi sitesinde arasın o zaman.) > Sagopa Kajmer ve Ceza neden kavga etti? (Google ne bilsin?) > Akrabalarıma kandil mesajı göndericem (Yani?) > Yetti artık bu gece belki kafama sıkarım mp3ü download (Yorum yok.) > wwkurtlarvadisi kurtlarvadisi@.com (Bu abi/ablanın ne aradığı belli değil!) etkili- yorum SalihUYAN salih.uyan@ihlaskoleji.com Anneler Gününün ardından Adam elindeki valizleri duvarın dibine bıraktı. Sonra doğrulup derin bir nefes alarak "Güzelmiş anne, değil mi?" dedi. "Güzel, oğlum!" dedi yaşlı kadın. Bir süre konuşmadan soluklandılar. Odayı incelediler. Sonra kadın, küçük olan valizi açıp mavi bir entari, çiçekli bir gecelik, bir terlik, birkaç havlu ve bir resim çerçevesi çıkardı. Resmi, yanı başındaki sehpanın üzerine koydu. Okul önlüklü, asker tıraşlı bir çocuk bakıyordu çerçevenin içinden. Gözleri dolmuş, dudakları büzülmüş bir çocuk... Adam, pencerenin yanına gidip perdeyi açtı. Odaya, solgun bir gün ışığı doldu. Dışarısı buz gibiydi. Ellerini, kalorifer peteklerinin arasına koyup caddeden geçen çamurlu arabaları seyretti biraz. "Bu dolap sana yetecek mi anne?" dedi kafasını çevirmeden. Yaşlı kadın oğlunu duymadı bile. Yatağın üzerinde hafifçe yana doğru eğilmiş, gözlerini eskimiş çerçevenin içindeki ürkek bakışlı çocuğa dikmişti. Okulun ilk günü çektirdikleri resimdi bu. Kadın, birden yıllar öncesine gitti. Bir önceki gün, saatlerce okulun ne kadar güzel bir yer olduğunu anlatmış olmasına rağmen oğlunu sınıfa çok zor sokmuştu. Bütün gün okulda durmuş, her teneffüs yanına gidip "Ben buradayım oğlum, seni bekliyorum" demişti. Ama çocuk her defasında annesinin eline daha bir sıkı sarılıp "Beni bırakma anne, çok korkuyorum!" diye ağlamıştı. Güneş batmak üzereydi. Adam, ellerini petekten çekip buğulanmış cama dayadı. "Diğer valizi de aç da eşyalarını yerleştirelim anne!" dedi. "Sen geç kalma oğlum, ben yerleştiririm. Zaten fazla bir şey yok" dedi yaşlı kadın. Titrek ellerini uzatıp oğlunun elini tuttu. Bir şey diyecek gibi oldu, sonra vazgeçti. Yutkundu. "Hem çocuklar merak etmesin." Kapı gıcırtıyla kapandığında yaşlı kadın, boyaları dökülmüş odada ürkek bakışlı, asker tıraşlı oğluyla kalakaldı. Yatakta biraz oturduktan sonra terliklerini giyip perdesi açılmış pencerenin yanına gitti. Oğlu arabaya biniyordu. Korkuyordu yaşlı kadın. Bir gün önce buranın ne kadar güzel bir yer olduğunu saatlerce dinlemiş olmasına rağmen korkuyordu. Camda hâlâ, oğlunun el izi duruyordu. Yanağını usulca yanaştırıp camdaki ize dayadı. Gözleri dolmuş, dudakları büzülmüştü. "Beni bırakma oğlum, çok korkuyorum!" diye fısıldadı. Kelimeler, buğulanmış cama çarpıp eriyerek pervaza doğru aktı. Oğlu, arabanın açık camından el salladı. Yaşlı kadınla aynı katta kalanlar o gece kesik kesik bir ağlama sesi duydular. Zaten huzurevinde alıştıkları tek şey, geceleri koridorlarda dolaşan bu hıçkırık sesiydi.