Sual: Allah ve Resulünden başkasına itaat etmek şirk ve bid'at iken, niye âlimlere ve mezheplere uyuluyor? Sahabeye bile uymak niçin uygun değildir? CEVAP: Bu, cevabı bir kitap olacak kadar uzun izah isteyen bir sualdir. Kısaca arz edelim. Allah ve Resulünden başkasına itaat etmek dinin emridir, şirk ve bid'at değildir. Bu husus âyetlerle ve hadislerle sabittir. Resulullahın vârisleri olan âlimler buyuruyor ki: Dinin hükümlerini bizim gibi cahillere derin âlimler ve olgun salihler bildirdi. Bunlar, Muhaddisler ve Müctehidler'dir. Hadis âlimleri, hadis-i şerifleri inceleyip sahih olanlarını ayırdılar. Müctehidler de, âyet ve hadislerden ahkam çıkarmışlardır. Biz, ibadetlerimizi ve bütün işlerimizi bu ahkama uygun olarak yapıyoruz. (Üsul-ül-erbea fi-terdidil-vehhabiyye) Avam [müctehid olmayan], bir hadis-i şerif işitince, bundan kendi anladığına göre iş yapması caiz olmaz. Ya onun anladığından başka mana verilmesi gerekir veya mensuh [yürürlükten kaldırılmış] olabilir. Müctehidin fetvası ise, böyle şüpheli değildir. (Kifaye) Avamın Eshab-ı kiramı taklit etmekten men olunmalarını ve bunların, İslamiyet'i açıklayan, sözleri kolay anlaşılan, kısımlara ayırmış olan âlimlere uymaları lazım olduğunu derin âlimler söz birliği ile bildirmişlerdir. (Müsellem-üs-sübut, Fevatih-ur-rahemut) İmam-ül-Haremeyn, Burhan kitabında, avam Eshab-ı kiramın mezheplerine uymamalı. Din imamlarının, yani dört mezhep imamının mezheplerine uymalıdır demektedir. (Şerhi minhac-ül-üsul) İslam âlimlerinin yukarıda yazılı icmalarına uymayanların hak yoldan ayrıldıkları anlaşılır. Çünkü, Eshab-ı kiram cihad ile, İslamiyet'i yaymak ile uğraştıkları için, tefsir ve hadis kitapları hazırlamaya vakit bulamadılar. Resulullahın nuru, Onların mübarek kalblerine o kadar çok işledi ki, kitaptan öğrenmeye ihtiyaçları kalmadı. Her biri, bu nurun kuvveti ile, doğru yolu bulurdu. Asırların en iyisi olan saadet asrı bitince, fikirlerde, bilgilerde ayrılıklar hasıl oldu. Eshab-ı kiramdan ve Tabiinden nakil edilen haberler, birbirlerine uymaz oldu. Hak yolu arayanlar şaşırdılar. Allahü teâlâ, lütfederek, bu ümmet arasından salih, mütteki dört âlimi seçti. Nasslardan hüküm çıkarmak üstünlüğünü bunlara ihsan eyledi. Bunların taklit edilmesini emrederek bütün Müslümanların hidayete kavuşmalarını diledi. İşte bir âyet meali: (Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Resule itaat edin ve Ülül-emrinize itaat edin!) [Nisa 58] Burada ülül-emr, ictihad derecesine yükselmiş olan âlimler demektir. Böyle âlimler de, herkesin bildiği dört hak mezhebin dört büyük imamıdır. Ülül-emr'in müctehid oldukları yine âyetle bildiriliyor: (Resule veya ülül-emre sorsalardı, onlar bilirdi.) [Nisa 83] Hakimlere, valilere de ülül-emr denir. Yani, nasslardan ahkam çıkarabilen hakimler içindir. Bunlar, âlim oldukları için, Ülül-emrdirler. Hakim oldukları için değil! Dört halife ve Ömer bin Abdülaziz böyle idi. Cahil, fasık veya kâfir olan emirler böyle değildir.