Alın yazısı değişir mi? Basitçe anlatmak mümkün mü? CEVAP: Basitçe anlatalım. Alın yazısı yani kader iki türlüdür: Birisi dua ile, sadaka vermekle, iyilik etmekle değişir. Diğeri ise asla değişmez. Mesela evlenmek, iş sahibi olmak ya değişen kısımdandır veya değişmeyen. Biz bilemeyiz. Onun için dua ederiz, iyilik ederiz, değişen kısımdan ise o değişir. Mesela birisine bir bela geleceği kaderinde varsa, yine kaderinde bu kimse dua edecek o beladan kurtulacak diye yazılır. Biz de dua ederiz o belayı önlemiş oluruz. Ömrün uzaması kısalması da böyledir. Şu iyiliği yapacak ve ömrü uzayacak, yahut şu kötülüğü yapacak ve ömrü kısalacak diye yazılıdır. Demek ki yaptığımız şeyler alın yazısıdır. *** Taklitte niyet Maliki'yi taklit eden, abdest alırken, Maliki'ye uydum demezse abdesti olmuyor mu? Hanefi olan abdest alırken "Hanefi'yi taklit ediyorum" demediğine göre, Hanefi'nin abdesti sahih olmuyor mu? CEVAP: Hanefi'nin niyet etmesi, Hanefi'ye uyuyorum demektir. İnsan babasına babam geldi, babam gitti der. Babasının adı Necati ise, babam Necati geldi demez. Ama üvey babası veya kayınpederi varsa, adı da Hasan ise, o gelince babam geldi dese anlaşılmaz. Hasan babam geldi demesi gerekir. Kur'an-ı kerimde, İbrahim aleyhisselam, (Babam Azer geldi) diyor. Demek ki onun gerçek babası başkadır. Putperest olan Azer'in, İbrahim aleyhisselamın babası olmadığı anlaşılır. Demek ki Azer farklı bir baba. Hanefi olan da kendi mezhebindedir. Kendi mezhebinde olan iş için, ben Hanefi'ye uyuyorum demesi gerekmez. Ama bir ihtiyaçtan dolayı başka bir mezhebe uyuyorsa elbette onun adını söylemesi gerekir. Dinî konularda akıl yürütmek yerine, kitaplarda yazılana uymalı. Aklına göre hareket etmemelidir. Akla göre din olsaydı, insan sayısı kadar din olurdu. *** Sevabı ağır gelen kurtulur Kıyamet günü mizanda sevabı ağır gelen mümin Cennete gidecek deniyor. Halbuki Kur'anda buyuruluyor ki: (Zerre kadar hayır ve şer işleyen, karşılığını görür.) [Zilzal 7, 8] Biliyoruz ki, Müslüman günahlarına tövbe edemeden öldüyse, hayatta iken işlediği günahlarının cezasını yine hayattayken çektiği sıkıntı, hastalık vb. nimetlerle ödeyememişse, vefatından sonra kabir azabı ile, yine yetmiyorsa, mahşer sıkıntıları çekerek ödüyor, şefaatle de bunlar giderilemiyorsa, Cehennemde günahlarının karşılığı kadar kalıyor. O halde yukarıdaki söz yanlış değil mi? CEVAP: O söz de, sizin bildirdikleriniz de yanlış değildir. Evet günahları sevablarından çok olursa öyle olacaktır. Yani hayatta, ölüm anında, kabirde ve mahşerde çektiği sıkıntılar yine yetmezse o zaman kalan günahları kadar cezasını çekecektir. Hadis-i şerifte, (Günahsız insan olmaz) buyuruluyor. O zaman her günah için azap çekersek yandık demektir. Sevabın faydası, günahları yok etmek içindir. Mesela kul hakkı çok önemli, bunu nafile ibadetlerle ödeyemeyiz. Farz ibadetlerimizle bunu ödememiz gerekir. Eğer birisinin kalbini kırarsak kul hakkı geçer. Onunla helalleşmek gerekir. O hakkını helal etmezse ne olacak? Farz ibadetlerimizden ona verirler. Yahut onun işlediği büyük günahları bize yüklerler. Evet zerre kadar günah ve zerre kadar iyilik zayi olmaz. Günahlar mizanda tartılır. Hangisi ağır gelir ise ona göre muamele edilir.