Evliyânın büyüklerinden. İnsanları Hakk'a dâvet eden, doğru yolu göstererek saâdete kavuşturan ve kendilerine "Silsile-i aliyye" denilen büyük âlim ve velîlerin yirmincisidir. Rûh ilimlerinde mütehassıs idi. Büyük âlim ve kâmil bir velî olan dayısı Kâdı Muhammed Zâhid'in derslerinde yetişti. Dayısına talebe olmadan önce, on beş sene nefsinin isteklerinden kurtulmak için mücadele etmiş ve insanlardan uzak yaşamıştı. Bir gün ellerini açıp, acizliğini ve çaresizliğini Allahü teâlâya yalvararak arz etmişti. Aniden Hızır aleyhisselâm gelip; "Eğer sabır ve kanâat istiyorsan, Muhammed Zâhid'in hizmet ve sohbetine kavuşmakta acele et. O sana sabır ve kanâati öğretir." buyurdu. Hemen Muhammed Zâhid'in yüksek huzuruna varıp, orada ilim tahsîl etti. Güzel terbiye görüp, kemâle geldi. Hocası ona, insanlara doğru yolu anlatmak, ebedî olan Cehennem azâbından kurtaracak şeyleri bildirmek için hilâfet verdi. Hocasının vefâtından sonra yerine geçip, Semerkand'da, doğru yoldan ayrılanlarla ve dîne sonradan sokulan bid'atlerle uğraştı. Bid'atleri yok etti. Çok velî yetiştirdi. İnsanları Allahü teâlânın yoluna çağırmada çok gayret gösterdi. Talebelerinin terbiyesi husûsunda, insan üstü bir kuvvet ve gayrete sahipti. İmam-ı Rabbani hazretlerinin dünyâya gelmesinden bir sene önce, vefât etti. İnsanları irşâd için yetiştirdiği yüksek talebeleri pek çoktur. Bunların en büyüğü, oğlu Hâce Muhammed İmkenegî'dir. Seyfeddîn-i Fârûkî Silsile-i aliyyenin 25.'sidir. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunu ve Urvetü'l-Vüskâ Muhammed Masûm-i Fârûkî hazretlerinin beşinci oğludur. Doğum zamanında bir melek; "Doğduğu gün, öleceği gün ve dirileceği günde ona selam olsun." meâlindeki Meryem sûresinin 15. âyet-i kerîmeyi okuyarak müjde vermişti. Küçük yaşından îtibâren ilme yöneldi. Amcası Muhammed Saîd'den aklî ve naklî ilimleri tahsîl edip kısa zamanda âlim oldu. Zamanının bir tanesi ve marifet deryası olan babası Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî'nin teveccüh ve sohbetleriyle, ilerleyip, kısa zamanda birçok kerâmetlere kavuşup âlimlerin baş tacı oldu. Kemale erdikten sonra babasının emriyle Âlemgîr Han ile görüşmek üzere Delhi'ye gitti. Delhi'ye vardığı zaman, şehrin kapısında iki azgın fil ve bunları zabt etmeye çalışan iki heybetli pehlivanın resimlerinin asılı olduğunu gördü. Sultâna o resimleri indirtip yok edinceye kadar şehre girmeyeceğini bildirdi. Sultan resimleri indirtince şehre girdi. Sultan Âlemgîr Han, kendi isteğiyle ona talebe oldu. Sohbetleriyle şereflendi. Yaşı ilerlemiş olmasına rağmen Kur'ân-ı kerîm okumayı öğrenip ezberledi. Sohbetlerinin bereketiyle Hindistan'da yayılmış birçok bid'at ve sapıklık, Sultan Âlemgîr Han tarafından ferman çıkartılarak ortadan kaldırıldı ve unutulmuş sünnetleri ortaya çıkarıldı. Diğer vezirler, vâliler ve devlet adamları da sohbetleriyle şereflenip hidâyete kavuştular. Himmet ve bereketiyle, Hindistan'ın her tarafında İslâmiyet yayılıp Müslümanlar kuvvetlendi. Bid'at sâhipleri ve kâfirler perişân oldu. Delhi'de, sohbet meclisleri çok bereketli ve kalabalık olurdu. Kâfirler ve fâsıklar da onun sohbetine gelip, yüksek huzuruyla şereflenince, hidayete kavuşup eski günahlarına tövbe edip, istiğfar ederek geri dönerlerdi. Sohbetinin bereketiyle, binlerce kişi hidayete kavuşup, yüksek derecelere ulaşmıştı. Dergâhına her gün binlerce kişi gelir feyz alırdı.