Bazı kimseler, "Dinsizler dururken din görevlilerinin hataları ile uğraşmak gıybettir. Hatasız kul olmaz. Hatalı da olsa bid'at ehlinin kitaplarından faydalanmalı. 73 islam fırkası, birleşerek İslam birliği gerçekleştirilmeli. Hatta Hıristiyanlarla diyaloga girip, önce dinsizlik yok edilmeli. Bid'at ehlinin hatalarını biz de kabul ediyoruz. Ancak şimdi zamanı değildir" diyorlar. Din âlimlerini kötülemek çok kötüdür. İbni Asâkir hazretleri, (Din âlimlerinin etleri zehir gibidir. Koklayan [tenkide yönelen] hastalanır, tadan [kötüleyen] ölür.) buyuruyor. Biz, kötü olan kimseleri, mezhepsizleri teşhir ediyoruz. Kitaplarından misaller vererek hatâlarını açıklıyoruz. Bu hatâlara aldanmamaları için müslümanları ikaz ediyoruz. Elbette İslam âlimlerini gıybet etmek haramdır. Ama gıybet nedir? Gıybet, bir müslümanın veya bir zimminin gizli bir kusurunu arkasından söylemek olup harbîlerin ve açıkça günah işleyen müslümanların bu günahlarını bildirmek, müslümanlara zulmedenlerin ve alışverişte onları aldatanların yaptıkları bu fenalıkları duyurmak, müslümanları bunların şerrinden sakındırmak, Müslümanlığı yanlış anlatanların ve yazanların bu iftiralarını söylemek lâzım olduğundan gıybet olmaz. (Reddül Muhtar) Mezhepsizlerin ileri sürdükleri görüşler, "Hatasız kul olmaz" kabilinden basit hatalar değildir, imanı ilgilendirmektedir. Bir kısmı bid'at bir kısmı ise küfürdür. Mesela, îbni Teymiyye gibi Arş'ın kıdemine kani olmak, (Arş'ı yaratılmış kabul etmemek) Mason Abduh gibi düşük faizlere cevaz vermek, Mason Efgani gibi "Peygamberlik bir sanattır" demek, Reşit Rıza gibi icmayı inkâr edip telfık zihniyetini savunmak, Mr. Hamidullah gibi mucizeleri tevil veya inkâr etmek, Zeydî Şevkânî gibi taklidi haram saymak, İzmirli İsmail Hakkı gibi camilere sıra, müzik âletleri konmasını ve Türkçe namaz kılınmasını istemek, bid'at fırkalarından müteşekkil bir islâm birliği düşünmek basit birer hata mıdır? Bunları bilip de, gücü yettiği halde, susmanın vebali büyüktür. Çünkü hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Bid'atler yayılıp, sonra gelenler, öncekilere lânet ettiği zaman, doğruyu bilenler herkese söylesin! Eğer söylemeyip gizlerse, Allahın indirdiği Kur'an-ı kerimi gizlemiş olur.) [İbni Asakir] (Ortalık karışır, yalanlar yazılır, adetler ibâdetlere karıştırılır ve Eshabıma dil uzatılıdığı zaman, doğruyu bilenler herkese bildirsin! Allahü teâlânın, meleklerin ve bütün insanların lâneti, doğruyu bilip de, gücü yettiği hâlde bildirmeyene olsun.)! [Ebu Nuaym, Deylemî] Allahü teâlânın emirlerini bildirmek ve yasak ettiklerinden sakındırmak çok mühim bir vazifedir. Hadîs-i şerifte buyuruldu ki: (Birbirinize Müslümanlığı öğretin! Emr-i marufu bırakırsanız, Allahü teâlâ, en kötülerinizi başınıza musallat eder ve duâlarınızı kabul etmez.) [Bezzar] Emr-i marufu ve nehy-i münkeri el ile yapmak hükümete, dil ile yapmak din adamlarına, kalb ile yapmak her Müslümana farzdır. (Hadika) [Devamı var]