Bir radyoda adamın birisi, diş dolgusu hakkında konuşuyor, hiçbir kitabı esas almıyordu. (Diş dolgusu gusle mani değildir. Çünkü vücudun içini değil, dışını yıkamak gerektiği gibi, dişin de içini değil, dış yüzünü yıkamak gerekir. Diş dolgusunun altını yıkamak gerekmez) diyordu. Çok hayret ettim. Ahir zamanda kimlere söz hakkı veriliyor. Dişin içini yıkayan kim, dişin içi yıkanır mı? İnsanın bir parmağı kesilse kesilen yer vücudun dışı olur, kesik yer yıkanmazsa abdest de gusül de olmaz. İnsanın bileğinin üstünden kolu kesilse, kesilen yer, artık vücudun dışı olmuş olur. Kesik yer yıkanmazsa abdest de gusül de olmaz. Diş de böyledir. Dişin yarısı kırılsa, kırılan yer, vücudun dışı sayılır. Dış kısmını da gusülde yıkamak farzdır. Fıkıh kitaplarında buyuruluyor ki: Dişler arasında yemek artığı, katılaşmış ise, gusle mani olur. (Halebi, Kadıhan) Diş çukurundaki şey, katı olup, altına su geçmez ise, guslü caiz olmaz. (Dürr-ül-muhtar, Tahtavi) Altından diş yaptırmak caiz olduğu gibi, gümüş yüzük takmak da caizdir. Fakat yüzük dar olup altına su geçirmezse, guslü sahih olmaz. Guslün veya abdestin sahih olması için dar olan yüzüğü oynatarak altına suyu ulaştırmak gerekir. Diş dolgusunun altına su ulaşmıyor diye dişleri sökmek gerekmez. Gusülde ağzın içini yıkamak farz değil diyen Maliki veya Şafiî'ye uyulur. Bazı cahiller, (Diş doldurtmadan önce abdest al, daha sonra üstünü mesh et) diyorlar. Dinimizde mesh, yalnız ayaklara giyilen meste yapılır. Dişler mesh edilmez. Abdest aldıktan sonra tırnaklarına oje süren kadının, abdesti bozulunca, ojenin üstünü mesh edemez. Dolgu, yaraya benzetilemez. Yaranın üstüne konan sargı mesh edilir. Fakat yara iyi olunca, sargıya mesh etmek caiz olmaz. Bu sargıyı kaldırmakta bir güçlük olursa, sargıyı çıkarıncaya kadar altını yıkamak gerekmez. Çünkü bunda zaruret vardır. Yani yarayı tedavi etmek, eski haline getirmek için konulmuştur. Dolgu ise, dişi tedavi etmez, eski haline getirmez. Oyuk dişin o haliyle bir müddet daha kullanılmasını sağlar. Eğer dolgu, dişi tedavi etseydi, yani dişin çürüğünü kaldırıp eski haline, sağlam diş haline getirseydi, sargı gibi zaruret olurdu. İttihatçıların mason şeyhülislamları hariç, Osmanlı âlimlerinin hiçbirisi böyle yanlış bir kıyas yapmamış ve diş dolgusu gusle mani olmaz dememiştir. Kur'an-ı kerimin çok yerinde, Resulullaha uymamız, onun hadisi şerifleri ile amel etmemiz emrediliyor. Onun sözlerinin vahy olduğu bildiriliyor. (Nisa 13, Haşr 7) Ayrıca, bilmiyorsak âlimlere sormamız emrediliyor. (Nahl 43) Peygamber efendimiz de, âlimlerin peygamberlerin varisleri olduğunu bildiriyor. (Ebu Nuaym) Yalnız Kur'an diyerek dinimizdeki dört delili inkâr eden, mezhep imamlarını ve diğer âlimleri kötüleyen, sadece kendi sözlerinin senet, diğer âlimlerin ictihadlarının hurafe olduğunu söyleyen zındıklar türemiştir. Bunlar ortaya çıkınca ne yapılması gerektiği hadis-i şerifte şöyle bildiriliyor: (Bid'atler yayılır, sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlarsa, doğruyu bilenler herkese bildirsin. Bildirmezse, Kur'an-ı kerimi gizlemiş olur.) [İbni Asakir] Bu türedilerden biri, yüzlerce İslâm âliminin kitabından alınarak hazırlanan kıymetli bir kitap için, (İşte bu ilmihal hurafelerle doludur. Bir örnek, "dolgu dişi olanın Hanefi'de guslü olmaz" yazılı.) diyor, milleti cünüp gezdirmek istiyor. Türedilere itibar etmemeli asırlardır gelen İslam âlimlerine uymalıdır.