Felsefe = Philosophie, Yunanca "philos" (sevgi) ve "sofia" (hikmet) kelimelerinden meydana gelmiş, "hikmet sevgisi" demektir. Her şeyin aslını aramak için, dünya ve ahiret hakkında aklın ortaya koyduğu düşüncelere "felsefe" denir. Günümüzde felsefe, "Madde, kâinât, toplum, ruh, din ve ilah konularını inceleyen düşünce sistemi" diye tarif edilmektedir. Felsefenin tek dayanağı akıldır. Her çağda gelen filozoflar, öncekilerin yanlışlarını göstererek kısmen veya tamamen reddettiler. Eski Yunan filozoflarından Eflâtun ve Aristo'nun, daha sonra gelen filozoflar üstündeki tesirleri daha uzun sürdü. Bugünkü felsefeyi İngiliz filozofu Bacon ile Fransız filozofu Descartes'in kurduğu kabul edilir. Filozoflar içinde Sokrat, Aristo, Eflâtun, Epikuros, Farabi, İbni Rüşd, Bacon, Dekart, Spinoza, Kant, Hegel, Karl Marx, Ogüst Compte, Bergson meşhurlarıdır. Bunların hiçbiri, yanlışsız bir sistem kuramamıştır. Filozoflar, iman bakımından üçe ayrılır: 1- Dehriyyun: "Bu âlem böyle gelmiş, böyle gider. Bu âlemin yaratıcısı yoktur" derler. 2- Tabiiyyeciler: Bir yaratıcıya inanırlar; fakat, âhiret hayatını inkâr ederler. 3- İlâhiyyun: Bunlar ilk ikisinin görüşlerini reddederler. Ancak, peygamberlere ve bedenen dirilmeye inanmazlar. İslâm dininde felsefe yoktur. Felsefenin cevap aradığı soruların hepsine hiç değişmez ve aksi iddia ve ispat edilemeyecek şekilde dinimiz cevap vermiştir. Felsefecilerin uğraştığı her şeyi dinimiz açıklamıştır. Bunlar, tekniğin ve zamanın değişmesiyle değişmez. Batılılar, dinimizdeki tasavvufu, felsefe zannetmişler ve tasavvuf büyüklerine İslam filozofu demişlerdir. "İslâm felsefesi" tâbiri de bu yanlışlıktan doğmuştur. Tasavvuf ahlâk ilmidir. İslâm felsefesinden bahsedenler, Ehl-i sünnetin dışındaki 72 sapık fırka mensuplarıdır. Bu bozuk fırkaların ortaya çıkışında eski Yunan, Hind ve Acem felsefesinin karıştırılmasının ve âyetleri, nakle göre değil, akla göre açıklanmasının çok büyük etkisi olmuştur. Felsefeden farklı ve bir ibâdet olan tefekkür ikiye ayrılır: 1- Allahü teâlânın büyüklüğünü, kudretini düşünerek, kendisinin acz ve zayıflığını anlamak, eserden müessire (o eseri yaratana) yol bulmaktır. 2- İlmi ve tekniği İslâm dininin bildirdiklerine uygun, insanların rahat ve huzurunu temin etmek maksadıyla kullanmak için akıl yormaktır. İmâm-ı Gazali hazretleri, "Akıl daha kendisinden bile habersizdir. Her şey peygamberlik gerçeğindedir. Bu gerçeğe yapışarak kurtuldum." demiştir. Hz. Mevlana; "Hocamı bulunca aklımı bıraktım ve kurtuldum." demiştir. Felsefede kuru akılcılığı yıkan Bergson'a: "Akılcılığı yine akıl ile yıktın." denildiğinde, "İşte aklın atacağı en son adım kendi aczini ve hiçliğini anlamasıdır" demiştir. İslâm dünyasında aklı ölçü alan bir felsefe olmamış, vahye uygun tefekkür olmuştur. Farabi, İbni Sina, İbni Rüşt gibi filozoflar ve bid'at fırkaları, Yunan filozoflarının etkisinde kalıp, Kur'an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri kendi akıllarına göre yorumladıkları için, doğru yoldan ayrılmışlardır. İbni Rüşt ise, İmam-ı Gazali'ye karşı, felsefecileri savunmuştur.