Dün, son yıllarda fıkıh ve mezhep düşmanlığının yaygınlaştığından bahsetmiştik. Tabii ki bu duruma birkaç yılda gelinmedi. Bunun en az, yüz, yüz elli yıllık geçmişi var. İslâm düşmanları, özellikle İngilizler, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sonunda, Orta Doğu'da birçok memlekette, kendi sinsi plânlarını yerine getiren ve kendi menfaatlerini koruyan kimseleri iş başına getirdiler. Bunlarda, fıkha önem vermeyen, mezhepsizliği körükleyen sözde âlimlere görev verdiler. Önemli dinî müesseselerin başına getirdiler. Fıkhın, dinin temeli olduğunu, fıkhı ve fıkıh âlimlerini bertaraf ettikleri takdirde İslamiyeti yıkmalarının kolay olacağını biliyorlardı. Hadis-i şerifte, "Her şeyin dayandığı direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh ilmidir." (Beyhekî) "Fıkhı bilmeden ibâdet eden, gece karanlıkta bina yapıp, gündüz yıkana benzer." (Deylemî) buyuruldu. Batılılar, İslam'ın hâmisi olan Osmanlı Devletini yıkarak, İmparatorluk topraklarında 23 adet irili ufaklı devlet kurdular. Bunda maksat Müslümanların kuvvetli ve büyük bir devlet kurmalarına engelleyerek, İslamın ayakta kalmasına, kuvvetlenmesine mani olmaktı. Bununla da yetinmediler, İslâm ülkeleri diye isimlendirilen memleketler arasında, devâmlı birbirlerine düşmanlık aşıladılar. Yönetimlere de dinle ilgisi olmayan bir avuç enteli getirdiler. Meselâ, sünnî Müslümanların büyük ekseriyeti teşkil ettikleri Suriye'de, % 9 olan Nusayrîleri iktidar yaptılar. Ehli sünnet âlimleri ve kitapları saf dışı edilerek, bunların yerine, kendileri tarafından yetiştirilen, İbni Teymiyyeve İbnu'l-Kayyım'un yolunda olan din câhili, Efgani, Abduh, Reşid Rıza, Fuzlurrahman, İkbal, Seyid Kutubgibi mezhebsiz kimseleri getirdiler. Bunlardan, Cemâleddîn-i Efgânî ve Muhammed Abduh masonluğun Müslümanlar arasında yayılmasına çok yardım ettiler. Muhammed Abduh, İngilizlerin yardımı ile Kâhire Müftîsi oldu. İlk işi Câmi'-ül ezher medresesini mezhepsizliğin, batıl fikirlerin merkezi haline getirmek oldu. Hamîdullah da koyu Ehl-i sünnet düşmanı olarak yetişerek Ehl-i sünnete çok zarar verdi. Batı'nın İslâmiyeti yok etme savaşında, vatanına, milletine, dînine hizmet etmek isteyen Müslümanları aldatmak için kullandıkları en tesîrli silâhları; İslâmiyeti asra uydurmak, modernleştirmek, İslâmiyetin aslını ortaya çıkarmak propagandaları içinde, dinsizliği yerleştirmek idi. Mezhepleri, Ehl-i sünnet âlimlerini kötüleyerek Müslümanları dinsizliğe sürüklediler. Mezheplere, fıkıh âlimlerine itimâdını yitiren Müslümanın îmânını muhafazası çok zordur. Son devir İslam âlimlerinden Şeyhülislam Vekili Zahidül Kevseri bunu çok iyi anlayanlardandır. Onun için, "Mezhebsizlik dinsizliğe kurulan bir köprüdür" buyurarak, İslâm düşmanlarının arzûlarını, gâyelerinin ne olduğunu çok iyi anlattı. Ehli sünnet âlimlerinden Yusuf Nebhanidiyor ki: "Bunlara, Hristiyanları taklit etmek kolay geldi de, fıkıh âlimlerini, mezheb imamlarını taklit etmek kolay gelmedi. Muhammed Abduh ve Cemaleddin Efgani gibileri taklit kolay geldi de, bin yıldan fazla bir zamandır Müslümanlara rehberlik yapan, İslam büyüklerini taklit etmek kolay gelmedi..." İslâmiyet, asırlardır bozulmadan dört mezhebin fıkhı sayesinde bizlere ulaştı. Mezhepleri, fıkhı ortadan kaldırmak Müslümanların felâketine sebep olur. Bunu iyi bilen dış düşmanlar devamlı mezhepsizliği ve fıkıh düşmanlığını körüklediler. Maalesef zamanımızda bilerek veya bilmeyerek birçok Müslüman bu oyuna âlet olmaktadır!..