Gençliğin kıymetini bilmeli, faydalı işlerle meşgul olmalıdır. Muhammed Masum Faruki hazretleri buyuruyor ki: Gençlik, ömrün en kıymetli zamanıdır. İnsanın sıhhatli, kuvvetli olduğu zamandır. Bu zaman, her gün geçiyor, azalıyor, ihtiyarlık yaklaşıyor. Yazıklar olsun ki, en şerefli, en lüzumlu iş olan, marifetullahı kazanmayı, hayâl olan ömrün sonuna bırakıyoruz. En şerefli olan zamanlarını, en zararlı, en kötü şey olan nefsin arzularına kavuşmak için sarf ediyoruz. Peygamber efendimiz, (Yarın yaparım diyenler, aldandı) buyurdu. Allahü teâlâ, insanları ve cinleri Marifetullah'a ve Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak için yarattı. Nefislerinin arzuları peşinde koşan ahmaklar, ne zaman akıllarını başlarına toplayacak? Ne zamana kadar bu nimetten mahrum kalacak, nefsi ve şeytanı sevindirmeye ve Allahü teâlânın rızasından mahrum kalmaya ne kadar daha devam edecek? Dünya lezzetleri nefsin arzularıdır. İnsanın, Allahü teâlânın marifetine kavuşmasına mani olan en kuvvetli düşman da nefsin arzularıdır. Bu arzular bitmez ve tükenmez. Hepsi de çok zararlıdır. (Maksudun, mabudundur) sözü meşhurdur. (Nefislerinin arzularını ilah edinenleri görmedin mi?) ayet-i kerimesi, bu sözün vesikasıdır. (c.1,m.65] [Marifetullah, Allahın zatını ve sıfatlarını tanımak demektir. Zatını tanımak, anlaşılmayacağını anlamaktır. Sıfatlarını tanımak, mahlukların sıfatlarına benzemediklerini anlamaktır. Maksudun, mabudundur demek, amacın ne ise, ne için yaşıyorsan ona tapıyorsun, o senin ilahın demektir. Maksadı Allah rızası olanlar kurtulur.] Dine uymak gerekir Her işimizde, her sözümüzde dinimize uymaya çalışmalıyız. Muhammed Masum hazretleri buyurdu ki: Allahü teâlâ, insanları başıboş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya izin vermedi. Nefislerinin arzularına uymalarını, böylece felaketlere sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içinde yaşamaları ve sonsuz saadete kavuşmaları için gereken faydalı şeyleri yapmalarını emretti. Zararlı şeyleri yapmalarını yasak etti. Saadete [mutluluğa] kavuşmak isteyen, dinin emir ve yasaklarına riayet etmeye macburdur. Nefsinin ve tabiatının, dine uymayan arzularını terk etmesi gerekir. Dine uymazsa, sahibinin [yaratanın] gazabına, azabına maruz kalır. Dine uyan kul, mesut, rahat olur. Sahibi onu sever. Dünya ahiretin tarlasıdır. Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safa süren, ürün almaktan mahrum kalacağı gibi, dünya hayatını, geçici zevklerle, nefsin arzularını yapmakla geçiren de, ebedi nimetlerden, sonsuz zevklerden mahrum olur. Bu hâl, aklı başında olanın kabul edeceği bir şey değildir. Sonsuz lezzetleri kaçırmaya sebep olan geçici ve zararlı lezzetleri tercih etmez. Dine uymak için, önce Ehl-i sünnet âlimlerinin, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden anlayıp bildirdikleri şekilde doğru iman etmek, sonra haram, yani yasak edilmiş olanları öğrenip bunlardan sakınmak, daha sonra, yapması emredilen farzları öğrenip yapmak gerekir. Bunları yapmaya ibadet etmek, haramlardan sakınmaya ise takva denir. (c.2, m.11)