Kendisine veya başkalarına zarar gelme korkusundan dolayı iyiliği emretmek ve haramı men etmek mümkün olmazsa, böyle durumlarda fitneye mani olmak için susmaya, müdara denir. Müdara, dini zarardan kurtarmak için dünya menfaatinden vermek, insanlarla iyi geçinmektir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Allahü teâlâ, farzları emrettiği gibi, müdara etmemi de emretti.) [Hakîm] (Müdara etmek sadakadır.) [Deylemî] (Müdara edenler, şehit olarak ölür.) [Deylemî] (Şerefinizi mallarınızla [para ile], dininizi de dilinizle [müdara ederek] koruyun!) [İ. Asakir] (İyi geçinmek aklın başıdır.) [Beyhekî] Müdara ederken tatlı dilli ve güler yüzlü olmak gerekir. Talebeye ders verirken müdara gerekir. Hanımına müdara etmeyenin rahatı, huzuru kalmaz. İmam-ı Gazalî hazretleri buyurdu ki, insanlar üç kısımdır: 1- Gıda gibi olanlar, her zaman gerekir. 2- İlaç gibi olanlar, bazen gerekir. 3- Hastalık gibi olanlar. Bunlar gerekmez ise de, gelip musallat olur. Bunlardan kurtulmak için, müdara etmek gerekir. Savaşta, hile yapmak, yalan söylemek caizdir. Bir örnek: Düşmanın biri, oturmakta olan Hz. Alinin karşısına aniden kılıçla çıkıp, "Şimdi seni benim elimden kim kurtarabilir?" der. Hz. Ali de, parmağı ile adamın arkasını gösterip "Peki dövüşelim, fakat iki kişiyle mi?" der. Düşman, arkadaki kim diye bakınca, Hz. Ali, kılıcını çekip, düşmanını zararsız hâle getirir. Düşmanı, "Bana hile yaptın?" der. Hz. Ali de, (Savaş hiledir) hadis-i şerifini bildirip, "Ama sen de beni gafil avlayacaktın" der. Yani seninki hile değil miydi demek ister. Hindiye'de, (Günah işleyene tatlı sözle öğüt verilir. Dinlemezse, fitne çıkacak ise susulur. Kötü söylenmez) deniyor. Kur'an-ı kerimde buyuruldu ki: (Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış!) [Nahl 125] Kadı zade Ahmed efendi buyuruyor ki: El ile, güç kullanarak nehyi münker yapmak, yani günah işleyene mani olmak; hükumetin vazifesidir. Söz ile, yazı ile cihad etmek, âlimlerin vazifesidir. Kalb ile duâ etmek ise, her müminin vazifesidir. Etkili olacaksa, bu vazifeleri yapmak vacip olur. Fitneye sebep olacağı umulursa, terk etmek vacip olur. Fitne bulunan yere zaruretsiz gitmek caiz değildir. Eğer dinini korumak için hicret ederse, güzel olur, cennete girmeye layık olur. Abdülgani Nablüsi hazretleri de buyuruyor ki: (Emr-i maruf ve nehy-i münkeri el ile yapmak, hükumete, dil ile yapmak, din adamlarına, kalb ile yapmak da her müslümana farzdır. Kendinin ve Müslümanların dinine veya dünyasına zarar gelecek işleri bırakmak vacip olur. Öldürüleceğini bilenin cihad yapması caiz olmaz. Sultanın, kendi aklı ile, arzusu ile verdiği emirlerine itaat etmek gerekmez. Fakat sultan zâlim ise, eziyet ve işkence ediyorsa, onun emirlerine uymak gerekir. Hele, itaat etmeyenleri öldürüyorsa, kendini tehlikeye atmak, kimseye caiz olmaz. Emr-i maruf, fitneye yol açarsa yapılmaz.) [Hadika]