Günahları, kusurları, azapları anlatan ilâhîleri dinleyerek, üzülmek, tövbeye sebep olacağı için sevaptır. Fakat, ölüme, kaza kadere karşı üzülmeye sebep olan ilâhîleri, kasîdeleri dinleyerek üzülmek uygun değildir. Bunun için, 20 yıldır bu konulardan bahsetmedim. Geçen günkü yas tutmanın uygun olmadığını bildiren yazımda, Resulullahın vefatında zehrin etkisini bir cümle ile bildirmiştim. Kısa olduğu için iyi anlaşılmamıştı. Bugün biraz daha detaya giriyorum. Aşağıdaki yazı, İmam-ı Kastalani hazretlerinin Mevhab-i ledünniyesinden alınmıştır. Mearicinnübüvveden de ilaveler vardır. Hayberde bir Yahudi kadını, bir koyun kesip, Resullah ve eshabını davet etti. Eshabı kiramla birlikte birer lokma aldılar. Sonra (Bu yemekten yemeyin) buyurdu. Kadına da, (Bu eti zehirledin mi) diye sordu. Kadın, (Nasıl bildiniz?) dedi. (İşte bu et haber verdi) buyurdu. Kadın, (Evet ben zehirledim, eğer peygamberse, ona zehir tesir etmez, değilse kurtuluruz) diye düşünmüştüm. O yemeği yiyen Bişr bin Bera gibi sahabeler zehrin etkisiyle şehit oldular. Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin son hastalığı baş ağrısı ile başladı ve çok ateşli idi. "Ateşiniz ne kadar fazla" diyenlere, (Belanın en şiddetlisi peygamberlere gelir) buyurdu. Sevgili peygamberimiz çok ateşli olduğu için, hastalığına humma yani bir cins sıtma demişlerdir. Zatülcenb diyenler de olmuş, fakat Peygamber efendimiz, (Zatülcenb bana musallat olmaz) buyurdu. Hz. Ali anlatır: Resulullahın mübarek rengi değişti, mübarek alnı terledi. Hz. Fâtıma bunu görünce, "Vay babam, canım sana feda olsun. Senden sonra hâlim nice olur" diye ağlamaya başladı. Resulullah, onun ağlamasını işitip, (Yâ Rabbi, buna sabır ver) dedi. Sonra (Ya Fâtıma, ey gözümün nuru, baban can çekişiyor. Bu babanın son acılarıdır. Bundan sonra baban hiç sıkıntı çekmez. Kızım, sabret, ağlama. Çünkü melekler senin ağlaman için ağlar) buyurdu. Azrail aleyhisselâm köylü suretinde kapıya gelip, "İzin var mı içeri girmeye?" dedi. Hz. Fâtıma "Şimdi babam, kendi haliyle meşguldür, içeri giremezsin" dedi. Yine tekrar izin istedi. Yine önceki gibi özür diledi. Üçüncüde, yüksek sesle izin istedi. Bütün ehl-i beyt, onun heybetinden korkup titremeye başladılar. O zaman kendinden geçmiş olan Fahr-i âlem uyanınca, (Ne oluyor?) buyurdu. Bir köylü girmek için izin istiyor. Ne kadar özür dilediysek, kabul etmedi dediler. Resulullah, (O köylü değil ölüm meleğidir) buyurdu. Cebrail aleyhisselâm gelip, Allahü teâlânın selamını bildirdikten sonra. "Yâ Resulallah, ölüm meleği, içeri girmeye izin istiyor. Şimdiye kadar kimseden izin istemedi. Bundan sonra da istemez" dedi. Resulullah izin verdi. İçeri girip selâm verdi. "Yâ Resulallah, ne istersen öyle yapmak için emir aldım, dilersen şerefli ruhunu alıp yükselteyim, dilersen dönüp gideyim" dedi. Resulullah Cebrail aleyhisselama baktı. O da, "Ya Resulallah. Allahü teâlâ sana müştaktır" dedi. Sonra Azrail'e işini görmesini işaret etti. Peygamber efendimiz, son hastalığında, (Hayber'de yediğim zehirli etin acısını hâlâ hissediyorum. Zehrin tesirinden ebherim, bıçak gibi kesiliyor) buyurdu. (Buharî) [Ebher aort denilen atardamardır.] Abdullah bin Mesud hazretleri gibi Eshabı kiramın büyükleri, (O zehirli etin tesiriyle Resulullah şehit oldu) buyurdular. Peygamberlik şehitlikten üstündür. Fakat şehit olmak da bir nimettir. Allahü teâlâ Habibine bu nimeti de vermek için son hastalığında bu zehrin etkisini göstermiştir. (Mevahib)