Bir günlük yiyeceği olanın, zekât veya sadaka istemesi haramdır. Fakat istemeden verilen sadakayı, zekâtı alması caizdir. Muhtaç olmayan fakirin, verilen zekât veya sadakayı almaması iyi olur. Birisi zekât toplamak için vazife isteyince, Resulullah efendimiz, (Seni, insanların yıkayıp attıkları kirleri toplamaya memur etmek istemem) buyurdu. Zekât olarak verilen bir deveyi isteyen bir zata, (Şişman birinin, sıcakta terleyip vücudunu yıkadığı kirli su içilir mi? Zekât böyle kir gibidir) buyurdu. (Zekât, karıştığı malı ifsat eder) hadis-i şerifini İmam-ı Ahmed hazretleri, (İhtiyacı olmadığı hâlde, zekât olarak alınan mal, diğer malları helak eder) diye açıklamıştır. Zekâtı muhtaçlara vermelidir! Kur'an-ı kerimin çeşitli yerlerinde namaz ile zekât beraber bildiriliyor. (Namazı kılın, zekâtı verin) buyuruluyor. (2/43) Zekâtın önemi büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Allaha ve Resulüne inanan, malının zekâtını versin!) (En faziletli ibâdet namaz, sonra zekâttır.) (Hastalarınızı sadaka ile, mallarınızı zekât ile koruyun!) (Malın temizlenip güzelleşmesi için zekât farz kılındı.) (Zekât vermeyen, kıtlıklara, krizlere maruz kalır.) (Zekât vermeyene Allahü teâlâ lânet eder.) (Zekât vermeyen, temiz malını kirletmiş olur.) (Zekât vermeyen, Kıyamette ateştedir.) (Zekât vermeyen toplum, rahmetten mahrum kalır.) (Zekâtı verilmeyen mallar, karada, denizde telef olur.) (Zekâtını veren o malın şerrinden korunmuş olur.) (Zekât vermeyenin namazı kabul olmaz.) [Zekât vermemek büyük günah olduğu için, böyle günahkârın kıldığı namaz sahih olup, borcu ödenirse de; namazdan hasıl olacak sevaba kavuşamaz. Her günah da böyledir.] (Zenginlerin zekâtı, fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teâlâ fakirlerin rızkını başka yollardan verirdi. Aç kalan fakir varsa, zenginlerin zulmü yüzündendir.) [Eli ayağı tutup da çalışabilenlerin zekât istemesi haramdır. İstemediği hâlde, kendisine zekât verilirse, alması günah olmaz. Zekât, çalışamayacak kadar hasta, sakat olanlara ve çalışıp da güç geçinenlere verilir. Allahü teâlâ böyle fakirleri de milletin içinde kırkta bir yaratmıştır.] Peygamber efendimiz, (Zekâtı verilmeyen mallar, ejderha olup sahibinin boynuna sarılır) buyurduktan sonra şu mealdeki ayet-i kerimeyi okudu: (Hak teâlânın ihsan ettiği malın zekâtını vermeyenler; iyi ettiklerini, zengin kalacaklarını zannediyorlar. Hâlbuki kendilerine kötülük etmiş oluyorlar, o mallar cehennemde azap aleti olacak, yılan şeklinde boyunlarına sarılıp, baştan ayağa kadar onları sokacaktır.) [3/180] Bu acı azaplardan kurtulmak için malların zekâtını, tarla mahsullerinin, sebzelerin, meyvelerin uşrunu vermek şarttır. Zekât kırkta bir, uşur onda bir verilir. Kur'an-ı kerimde, (Malı, parayı biriktirip zekâtını vermeyenlere çok acı azabı müjdele! Zekâtı verilmeyen mallar, paralar, cehennem ateşinde kızdırılıp, sahiplerinin alınlarına, böğürlerine, sırtlarına mühür basar gibi basılacaktır.) buyurulmuştur. (Tevbe 34, 35) Fakire verilen altın, onu zengin edecek kadar fazla olmamalıdır. Borçsuz fakire nisap miktarı veya daha çok zekât vermek mekruh olarak caizdir. 10 g altın kadar borcu var ise, 100 g altını alması mekruh olmaz. Altın ile gümüş, ne niyetle saklanırsa saklansın ticaret eşyası kabul edilir. Nisap miktarı ise zekâtı verilir. "Ev, araba almak için biriktirilen paranın bana göre zekatı olmaz" diyen dinde reformculara itibar edilmemelidir.