Türkiye şu anda önemli bir kavşak noktasındadır. Önünde iki yol vardır. Ya Tanzimattan bu yana devam eden "Vesayet rejimi"nde kalacak ya da "demokrasi"ye geçecek. Demokratik rejimin önündeki vesayet barajı eninde sonunda yıkılacaktır. Türk halkının demokrasi, insan hakları, tam bağımsız ve tarafsız yargı özlemini hiçbir güç önleyemeyecektir. Türkiye'nin geleceği çok açıktır. IMF'nin verilerine dayanan Batılı kaynaklara göre 2050 yılında Almanya, Fransa, İtalya, Kanada ve Japonya'yı sollayarak dünyanın 8. büyük ekonomik gücü olacaktır. Dünyanın en önemli haber ajanslarından "Bloomberg" Goldman Schs'ın 2008'de ortaya attığı Türk ekonomisinin dünya devlerini geride bırakacağı öngörüsünün artık mümkün gözüktüğünü yazmıştır. Bu görüşe göre 2050 yılında dünya devler ligi; Çin, ABD, Hindistan, Brezilya, Rusya, Endonezya, Meksika, İngiltere, Türkiye, Japonya, Fransa, Almanya, Nijerya, Filipinler, Kanada, İtalya, Güney Kore, İran, S. Arabistan, Güney Afrika, Tayland, Vietnam ve Venezuela'dır. 2040 yılında Almanya'yı geçecek Türkiye 2050'de ekonomisi 5.9 trilyon dolara yükselecektir... Son aylarda İslam ülkelerine ihracaat yüzde 10 arttı. Bankaların elinde krediye dönmeye hazır tam 51 milyar TL likidite var. Enflasyon yeniden tek haneye indi. Dünya Bankasına göre Türkiye ekonomisi 2010'da yüzde 6 büyüyebilir. Küresel krizde dünya ekonomisine bir haller oldu. Liberal ekonomi ve küreselleşmenin öncüsü gelişmiş Batı ülkeleri kendi kurallarını çiğniyor. Batı'da piyasa karşıtı uygulamalar artıyor. Liberal ekonomiyi Turgut Özal ile tanıdık. Artık AK Parti iktidarının son reformlarıyla dünyaya açılan Türkiye'de başka bir hava var. Yeni nesil girişimcilikte sınır tanımıyor. Türkiye'de yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığına en büyük engel 1982 anayasasıdır. Bu anayasayı bir hukukçu gözüyle incelediğimizde şu hususlar ortaya çıkar: 12 Eylül rejimi hukuk düzeni kurmadı. Bütün anti-demokratik rejimler gibi istediği vesayet rejimini hukuksal ve yargısal çerçeveye yerleştirdi... 12 Eylül sistemi topluma ve siyasete inanmıyordu. Siyasal unsurlar yerine atanmış bürokratların kontrol edeceği bir düzen kurdu. Bunun siyasi terminolojideki adı "Konporatizm"dir. Bu sistemin diğer bir özelliği ise anayasaya konan kuvvetler ayrılığı ilkesi özde değil sözdedir. Yasama ve yürütmeyi halktan kopuk kendi yüksek yargı sistemi ile kontrol ettirmek ve yasama ile yürütmeyi iş yapamaz hale getirmektir.