Atatürkçü" olarak bilinen bazı kişilerin Türkiye'nin AB üyeliği ile, Atatürkçü düşünce ve Türk devrim, ilkeleri ile bağdaşmadığı görüşünü savunmaları, "Atatürkçülük-Kemalizm'in diğer bir adı olan "Atatürkçü Düşünce Sistemi" karşıtlarına, Kemalizmin, Türkiye'nin AB üyeliği yolunda bir engel olduğu görüşünü ortaya atmalarına ve savunmalarına yol açmaktadır. Nitekim, Avrupa Parlamentosu üyesi Daniel John-Bendit "AB'ye katılmanın Türkiye'de Kemalizmin sonu olabileceği ve geleneksel Kemalist köktenciliğin (!) havaya uçurulması" anlamına geldiğini açıkça söylemektedir. Bunun gibi Türkiye'de, aralarında dostlarımın da bulunduğu bazı Atatürkçüler de, yazı ve beyanlarında, bu görüşe paralel olarak, AB üyeliğinin Atatürkçülüğün bağımsızlık ve egemenlik ilkeleri ile bağdaşmadığını ileri sürmekte ve bu suretle, istemeyerek de olsa, Kemalizmin iç ve dış karşıtlarına adeta malzeme hazırlamaktadırlar. Oysa Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyetini kurarken, onun üniter ve laik cumhuriyet olma ilkeleri gibi milli egemenlik ilkesini de, Fransa'dan ve Fransız anayasa hukuku ve mevzuatından esinlenerek almıştır. Ne var ki, bugün AB'nin etkili üyelerinin başında gelen Fransa'nın, bütün bu nitelikleri, AB üyeliği ile bağdaştırdığını görüyoruz. Öyle ise, Fransa Cumhuriyeti ile aynı ilkeleri paylaşan Türkiye Cumhuriyeti neden AB üyesi olamasın? Atatürk'ün savunduğu milli egemenlik ve tam bağımsızılk ilkeleri, karşılıklılık kaydı ile ve Türk Milletinin seçtiği temsilcilerden oluşan TBMM tarafından yapılan anayasa veya bir anayasa değişikliği ile daima sınırlanabilir. Nitekim, bu amaçla Fransız anayasasında "Fransa Cumhuriyeti Uluslararası Hukukun kurallarına uyar ve Fransa, Karşılıklılık şartı ile, gerekli egemenlik sınırlamalarına razı olur" şeklinde hükümler yer aldığı gibi, Fransa, anayasal düzenini AB hukuk düzeni ile uyumlaştırma doğrultusunda, m.88/2 uyarınca ekonomik ve parasal birliğe ilişkin olarak, karşılıklılık şartı ile, yetki devrine rıza göstermiştir. Bunun gibi ve AB üyeliği ile uyum sağlamak amacı ile, bu yılın mayıs ayında 1982 Anayasasında yapılan dokuzuncu değişiklik esnasında "Uluslararası Andlaşmaları uygun bulmayı" düzenleyen 90. maddesine bir ekleme ile gereken rötuşun yapıldığını biliyoruz. Kısaca demek istiyorum ki; Atatürkçü olanlar bu düşünce sisteminin "Dogmatik" değil, akıl ve bilim mihverine dayalı "Pragmatik" yani kendini daima yenileyebilen bir sistem olduğunu da hiçbir zaman unutmamalıdırlar. Ne var ki, Atatürkçülüğü faşizm ve marksizm-Leninizm gibi dogmatik bir düşünce sistemi olarak zanneden Daniel-Jonh Bendit gibi gafiller "Kemalist köktencilik"ten söz etmektedirler.