Hollywood, film ve dizileriyle dünyayı peşine taktı, götürüyor. Amerikalılar bir film için yüzmilyonlarca dolar harcamaktan bir oyuncuya 20 milyon dolar vermekten çekinmiyor, ancak bunun karşılığını fazlası ile alıyorlar. Tamam, bu filmlerde sanat ve paranın gücü hissediliyor ama aralara sıkıştırılan örtülü mesajları çok az insan farkedebiliyor. Başdöndürücü ritm ve görülmemiş efektler maksadı çok güzel saklıyor. Amerikalılar gerektiğinde kendi ordusunu, polisini ve politikacılarını da eleştiriyor. Bu filmler, hem rejimden hoşnut olmayan muhalifleri deşarj edip bir nevi supap görevi görürken, hem de "bak biz ne kadar demokratız" diyorlar. Aslında gerçek Amerika ile filmlerdeki Amerika arasında çok fark var. Nasıl Türk filmlerini seyreden biri Türkiye'yi Boğaz'daki yalılardan ve Erenköy'deki köşklerden ibaret sanırsa, biz de bütün Amerikalıların bahçesi, garajı, sığınağı, havuzu olan 30 odalı evlerde yaşadığını sanıyoruz. Muhteşem silah Film tekniklerine ziyadesi ile hakim olan Hollywood Amerikan şehirlerini bir gökdelenler ve otobanlar manzumesi olarak gösteriyor. Zenci mahallelerindeki sefil manzaraları göz ardı ediyor. Parlak kromajlı iri arabalar, ışıltılı vitrinler, parklar, plajlar... Filmleri seyredenler mankenlerle ve balerinlerle muhatap edildiği için bütün Amerikalıları atletik yapılı, uzun boylu ve güleryüzlü sanıyor. Halbuki Amerikan halkı obozitenin (aşırı şişmanlığın) pençesinde kıvranıyor. Hasılı beyazperdede kurulan "yalan dünya" ile göstere göstere ABD hayranlığı aşılanıyor. Amerikan sineması güçlüdür, hem de rakiplerini batıracak kadar güçlüdür. İşte sırf bu yüzden İtalyan ve Fransız sinemaları can çekişiyor. Sinemada iddialı ülkelerden Çin, Hindistan ve İran kaliteli filmler çekiyor ancak pazarlama safhasında Amerikalılara muhtaç kalıyor ve zor günler yaşıyorlar. Gelelim Oscar'a Oscar ödülleri yıllardan sonra (1963'te Sidney Poitier'in "Lilies of the Field" filmiyle aldığı ödülden sonra) siyahilere verildi. Bu yılki ödüllerin siyahların zaferi olarak gösterilmesi bana çok inandırıcı gelmedi. Siyahlar geçtiğimiz yıllarda da başarılı idi, bu çocuklar yeni mi keşfedildi?! Bu yıl "siyahlara şirin görünme" yılıdır. Dünya hakimiyeti için, İslami terörle mücadele maskesi altında zengin petrol rezervlerine ve jeostratejik bölgelere doğru sefere çıkan ABD, muhtemel bir silahlı çatışmada kullanmak üzere zencilerin gönlünü hoş etmek durumundadır. Akılları sıra "Amerika bir bütündür. Zenciler de bizim insanımızdır" mesajı verip, onları kanlı mevzilere hazırlıyorlar. Nitekim aradan geçen 74 yıldan sonra ilk kez "en iyi kadın oyuncu ödülünü alan" siyahi (Halle Berry) yerinden kalkamadı. Bu sürprizi beklemiyor olmalıydı ve çok ağladı. Trans halinde boğulurcasına ve kavga eder gibi ağladı ki bu bir nevi isyandı. Gelelim Müslümanlar'a... Onlardan henüz Oscar alan yok. Nobel Edebiyat ödülü ise Batılıya hizmetin ücretidir. İsimlerle uğraşmayalım ama bu ücreti alanlar oldu. Özetlersek, zencilerin İslamiyete karşı artan muhabbetleri ABD'yi telaşlandırdı. Onlara Hıristiyan kalmaları için bir nevi rüşvet verildi. Hasılı Oscar'ı ve Nobel'i işlerine yarayana veriyorlar.