3 Ekim 2005 tarihi bir dönüm noktası olmakla beraber sadece başlangıçtır. Sonuca ulaşmak için Türkiye'nin önünde çok sayıda engeller bulunduğu da bir gerçektir. Bu gerçeğin üstünde olan bir gerçek ise AK Parti iktidarı ve anayasal kuruluşlar, işverenler ve kamuoyunun bu konuda samimi ve iyi niyetli olmasına karşılık AB yetkilileri ve AB'ye dahil ülkelerin kamuoyunda çoğunlukta aynı istek ve iyi niyet yoktur. Taviz verilmeden, Türkiye'nin üniter yapısı, milli ve manevi değerleri muhafaza edilerek Avrupa Birliğine girmesini temin eden iktidar baş tacı edilecektir. Tanzimattan bu yana devamlı taviz veren Türkiye artık taviz politikasının kapısını mühürleyerek kapamalıdır. Engel olacaktır Avrupa'nın yalnız ekonomi değil sosyal sahada da "hasta adamı" olan Fransa, AB anayasasının reddinden sonra Türkiye'ye karşı tavır almıştır. 17 Aralık 1999 Helsinki Zirvesi öncesinde Türkiye'nin lehinde rol alan Fransa, 3 Ekim 2005 müzakerelerinin başlama tarihi öncesi beklenmeyen bir zikzak politika ile Türkiye aleyhine dönmüştür. Hatta yazılı açıklamasında "Türkiye'nin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanımadan üyelik müzakerelerine başlamasının kabul edilemeyeceğini" açıklamıştır. Bu tavır değişikliği daha önceki sözünden caydığını gösterir. 17 Aralık 1999 Helsinki Zirvesinde Fransa Cumhurbaşkanı Chirac dahil, AB liderleri Türkiye'nin ortak protokole koyacağı imzanın Kıbrıs'ı tanıma anlamına gelmeyeceğini kabul etmişlerdir. Fransa'nın AB siyaseti Fransa'nın bütün iktidarları ve kuruluşları AB'yi Fransa merkezli sayan bir siyasetin temeli üzerine kurmuştur. Fransa'ya göre Avrupa Birliğinin merkezi Fransa ve Avrupa medeniyetinin merkezi ise Paris'tir. Onlara göre Avrupa Birliği Jean Monnet ve Robert Schuman başta olmak üzere Fransız aydınlarının eseridir. Yine Fransa'ya göre Avrupa medeniyeti Napolyon'un inşa ettiği hukuk sisteminin ürünüdür. 1789 ihtilali ile Avrupa'nın ilk ulus devletidir. Fransa Almanya dahil olmak üzere bütün AB üyelerine tepeden bakar. Onlara göre Fransa Avrupa'nın hamisidir. Avrupa Birliği ise Fransa'nın uzantısıdır. Napolyon'dan De Gaulle'e kadar Fransa liderleri her dem Büyük Fransa (Fransa İmparatorluğu) hayali peşinde olmuşlardır. Avrupa Birliğini bu hayalin gerçekleşmesi olarak görürler. 2050 yılında Fransa'nın nüfusu 65 milyon 700 bin tahmin edilmektedir. Türkiye ise üye olduğu takdirde 97.5 milyon (hatta 110 milyon) nüfusu ile AB'nin en kalabalık üyesi ve 50 milyonu aşan 5 ülkeden biri olacaktır. Ayrıca Avrupa yaşlanacaktır. Türkiye en genç ülke olurken, Yunanistan en yaşlı ülke olacaktır. 65 yaş üstündekiler Fransa'da yüzde 16.4, Almanya'da 18.9, İngiltere'de 15.8, İtalya'da 19.4 iken Türkiye'de 6.7 olacağı tahmin edilmektedir.