Tanzimat'tan sonra Osmanlı Devletine kabul ettirilen şartlar ve reformlar Osmanlının sonunu hazırladı. Şu anda Avrupa Birliğinin dayatmaları Türk Devletini yıkmaya ve Türk Milletini bölmeye dayalı olup, sonumuzu hazırlamaktadır. Fransız Jules Hamard'ın 1960 yılında sömürgelerde uygulanacak eğitim hakkındaki kitapta, sık sık şu husus belirtilmektedir. "Her çareye başvurarak milli eğitim önlenmelidir." Türkiye'de eğitimin ise sadece ismi "milli"dir. Meşhur İngiliz politikacısı Sir. John Strachey: "Hedef ülkeye bölücülüğü sokmak ve hakim olmak için yapılacak her şey, İngiliz siyasetine uygundur." demektedir. Türkiye'de 35 bin cana ve 100 milyar dolar maddi zarara sebep olan terörü; ülkemizde Sevr emelleri olan bütün Batı ülkeleri ve AB ve ABD desteklemişlerdir. Şu anda terör büyük ölçüde önlenmişse de; bu ülkeler uygun şartlar ve ortamda yeniden desteklemeye devam edeceklerdir. Dil ve eğitimin önemi Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu Türkiye'de yabancı dilde eğitimin hızla yaygınlaştığını, bunun önüne geçilmezse, bir nesil sonra Türkçe'nin yok olacağı ikazında bulunmuştur. İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde, turizm merkezlerinde otel ve her çeşit dükkanların tabelalarının çoğu yabancı dilde yazılmış olup, Türkçe isimli dükkanlar çok azınlıktadır. Bu ise bir nevi dejenerasyondur. Çin'de bir iş yerinin ismi şöyle dursun, İngilizce ya da başka lisan ile yazılması bile yasaktır. Batılılar aydınlarımızın milli kültürümüzün yerine Batı kültürünü benimsemelerini istemektedir. Kültür ise insanın düşünce ve fikri hayatının temelidir. O zaman aydınlarımız, ülke yönetiminde söz sahibi olduklarında; Batılı düşünce yapısı ile karar verecekleri için dışarıdan hiçbir zorlamaya gerek kalmadan, Batı'nın devşirmeleri olarak; Batılıların istekleri yönünde karar vereceklerdir. Böylece Batılılar silahlı işgale başvurmadan ülkemizi kültür yoluyla işgal etmiş olacaklardır. Ve esasen silahlı işgalin yerini kültür yoluyla işgal almıştır. Türkiye "Hedefteki ülkedir" Batı demokrasiyi ve insan haklarını saptırarak, bizi içerden yıkmak istemektedir. Türkiye'de yaşayan vatandaşlarımızın din ve vicdan hürriyeti dışında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine açtıkları davaların hemen hemen tamamına yakınında devletimiz mahkum edilirken; aynı mahkemenin din ve vicdan hürriyetiyle ilgili bütün davaları reddetmesi düşündürücüdür!? Danimarka'da yıllar önce Avrupa Birliğinin bilim adamları (5071 kişi) toplantısının açış konuşmasını yapan Gaumand, "Sizi bir konuda ikaz ediyorum. Avrupa Birliği önünde büyük bir düşman vardır. Bu düşman yalnız ekonomik değil askeri bir düşmandır. Avrupa Birliği önümüzdeki 5 yıl içinde Türkiye'yi pasifize etmeli ve ekonomisini çökertmelidir" dediğindeTürk vatandaşı olup Avrupa'da yaşayan bir Rum bu söze tepki gösterince Gaumand'ın cevabı şöyle olmuştur: "Ben Avrupa Birliği politikacılarının içinde gizli olanı açıkladım." "Peki bu söz ne kadar gerçekleşti?" sorusunun cevabı IMF'nin Türkiye'ye uyguladığı politikada görülmüyor mu?