Bir yazar, hukukçu ve emekli bir subay olarak yıllar yılı araştırmacı kişiliğimin neticesi olarak şu görüşe vardım: Türkiye'nin talihsizliği, aydınlarının (çok azı hariç) Batı'yı tanıyamamış olmasıdır. Batı ve emperyalizim konusunda zaman zaman sütunumda görüşlerine yer verdiğim Attila İlhan'ın "... Artık Batı, Bir Emperyalizm Ortaklığıdır..." başlıklı 22 Nisan 2005 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazısında Batı'yı şöyle özetlemektedir: "... Batı Batı deyip duruyorlar ya, gerçekte öyle yekpare bir Batı yok; her birisi, kendi ulusal kültür sentezini yapmış; biri öbürüne benzemeyen, ulusal devletler var; İngiliz resmi, İtalyan resmine; İspanyol müziği, Alman müziğine benzemez; örfleri, adetleri de! İlle ortaklaşa bir şey ararsanız, üç şey bulursunuz: a/ Hıristiyanlık, b/Rasyonalizm (Akılcılık), c/ Emperyalizm! Rasyonalizmle, Pozitivizm üzerinden, ateşli silahları geliştirmiş; yeryüzünü fethe çıkmışlar; üstelik her gittikleri yere, kendi dillerini, dinlerini, kültürlerini taşımak egoizmini de, -ki eski Roma'dan kalmıştır- çantalarında götürmüşler! Batı medeniyeti, iddia ettikleri gibi, bütün insanlar için değildir; yalnızca onlar için, bir medeniyettir; o kadar böyledir ki bu, siz 'Troçkist', Müslüman ya da Fildişi sahilinden 'ulusalcı komünist bir zenci olarak, onu ne kadar benimseseniz, Batılının gözünde, 'ikinci sınıf' insan olarak kalırsınız." Milli gazetenin 3 Nisan 2005 tarihli sayısında Selami Çalışkan'ın Attila İlhan'a "Batı'yı taklit ederek kalkınmamız mümkün mü? sorusuna cevabı: "Batı'yı taklit ederek kalkınan tek ülke yoktur. Batan ülke çoktur. Batı'yı taklit ederseniz, batarsınız. Bunun örnekleri çok. Koca Rus Çarlığı Batılı olduktan sonra bir gecede ortadan kalkıyor. Çarlık batıyor. Bize gelince Tanzimat'a kadar direniyoruz. Koca Reşit Paşa İngiliz Sefirinin oyuncağı burada. Onu istediği gibi oynatıyor. 1800'lerde Tanzimatı kabul ediyoruz, 1900'lerde o da batıyor. Batılıya benzeyen, ona heveslenen, Rusya da gitti. Biz de gittik. Çin heveslendi gitti. Onun için Batı'ya heveslenmeyeceksin. (Batı'yı anlayacaksın. Asıl mesele orada. Batı'nın yaptığını aynen yapmaya kalktığın zaman gidiyorsun. Çünkü seni kandırıyor. Önce senin aydınlarını esir alıyor. Aydınların bu memlekette onun çıkarlarını savunmaya başlıyorlar. Rusya'da da böyle olmuş, bizde de böyle oldu. O aydın artık senin olmuyor.) Fransa'da zenci Müslüman arkadaşlarım bana: 'Biz, Senegal'deki okullarda tarih kitaplarında ne okuyoruz biliyor musun?' diye sordular. 'Ne okuyorsunuz' dediğimde, 'Ceddimiz Galyalılar, uzun boylu sarışın adamlardı.' Bakınız zencilere ne okutuyorlar. 'Senin soyun uzun boylu sarışın adamlardı.' Şimdi bu çarkın içine girdiğin andan itibaren hayatın kayıyor. Aydın olarak kendi ülkende yabancısın. Daha vahimini söyleyeyim: Oraya gittiğin zaman da ikinci sınıf olacaksın. Ciddiye almazlar. Onun için taklitçilik, Batı'nın, insanlığın başına açtığı bir beladır. Aydını yoğurup kendi istediği kalıba sokuyor. O kalıba soktuktan sonra da kullanıyor." Çanakkale Savaşı Hilal ile haç'ın savaşı idi. Ve bu savaş iman gücü ile kazanıldı. Nasıl ki Afganistan hezimeti ile Sovyetler Birliği yıkıldı ise; Çanakkale hezimeti ile de İngiltere ve Fransa'nın süper güç iktidarı sona erdi. Hatta müstemlekelerinde bağımsızlık kıvılcımı başladı. Alemlere rahmet olarak gönderilen Şan ve Şerefi çok yüce olan, yaratılanların her konuda en üstünü, güzeller güzeli Sevgili ve Şerefli Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) ruhaniyeti, Eshab-ı kirâm ve evliya ordusunun ruhaniyeti orada idiler. Çanakkale'de İngiliz kuvvetleri Başkumandanı Hamilton şöyle feryat etmiştir: "Müslüman Türkleri yenmek için onları inandıkları Allah'dan ve çok sevdikleri Peygamberlerinden ayırmalıyız." O günden bu güne Çanakkale'de yenilenler milli ve manevi değerlerimizi dejenere etmek için tam 90 yıldır saldırılarına devam etmektedirler.