Çeçenistan nereye?

A -
A +

Her hafta ya da en fazla 10 günde bir Çeçenistan'daki Rus zulmünü ve soykırımını yazılarımla gündeme getirmekteyim. Bu çerçevede Kafkas Vakfı Başkanı Mehdi Nüzhet Çetinbaş'ın, Kafkas Vakfı Bülteni sayfa: 7 Yaz 2001 sayısındaki yazısından geniş ölçüde istifade ederek sizlere naklediyorum: "Çeçenistan'da olaylar eskisi gibi devam ediyor. Hatta uygulanan vahşet ve soykırımın dozu gittikçe artmakta. Her gün olduğu gibi yine çocuklar kurşuna diziliyor. Analar toplama kamplarında en iğrenç işkencelere tabi tutuluyorlar. Filistin intifadasında bütün dünya televizyonları adeta canlı yayın yaparken, buradan bin beter vahşete maruz kalan Çeçen topraklarına bir tek kameramanın bile girmesine izin verilmiyor. Ruslar Çeçenistan'a basının girmesine, Avrupa'dan gelen inceleme heyetlerinin buraya rahatça girip inceleme yapmasına bile fırsat tanımıyor. Rus hükümeti, tarih boyunca işlediği soykırım suçunun hesabı sorulmadığı için pervasızca hareketlerine devam ediyor. Kuzey Kafkas toplumlarını bir genoside tâbi tutan Ruslar, bu suçu işleyen diğer toplumların verdiği hesabın birini bile vermemiştir. Dörtbin yıllık Çeçen yurdu Bağımsızlık mücadelesi veren Çeçen Mücahitleri yaralayan en önemli şey, ayrılıkçı ve terörist gibi sıfatlarla tanınmaktır. Çeçenistan dörtbin yıllık Çeçen yurdudur. Rusların Çeçenistan topraklarına gelişi 130 yıllık bir geçmişe sahiptir. 450 yıldan beri Ruslarla topraklarını korumak için savaşan Çeçenler'e terörist mantığıyla yaklaşmak büyük bir gefletin eseridir. Rusya'dan gelecek birkaç milyar dolar için dış politikamız ipotek altına alınmıştır! Yardımlara engel... Türkiye'nin Çeçenistan ile ilgili politikasının dışa yansıyan kısmını, dünya kamuoyuna karşı yapılan resmi açıklamaları bir şekilde anlayışla karşılayabiliriz. Ancak Türkiye, Çeçen mücadelesine destek olmak şöyle dursun, fiili olarak köstek olmaktadır. Çeçen mültecilerine ve sivillerine yardım etmek amacıyla kurulan Çeçen dayanışma komitelerinin çalışma alanlarının daraltılması, bu komitelerin faal olmaması için elden geldiğince engel çıkarılması, Çeçenistan meselesine yaklaşımın şeklini ortaya koyan önemli bir ölçüdür. Bosna'dan, Kosova'dan mülteci getirip Kırklareli Gaziosmanpaşa kampında barındıran Türkiye, bırakın mülteci getirmeyi, binbir zorlukları aşarak sınıra kadar ulaşan insanları dahi içeri almamaktadır. Savaşta evi yıkılan, canını zor kurtaran insanlardan pasaport istemektedir. Binbir zorlukla Türkiye'ye ulaşabilen Çeçen mülteci sayısı 1000 kişiyi bile bulmamaktadır. Bunlar da kendi imkanlarıyla gelmişlerdir. Rus Başbaşbakanı Kasyanov'un Türkiye'ye gelişinden sonra Çeçenler'e uygulanmaya başlayan vize ambargosunu, Rus gazete ve televizyonları sevinç çığlıklarıyla halka duyurmaktadırlar. Bu durum Rusya'da yaşayan Müslümanların morallerini bozmaktadır. Türkiye'de yaşayan Kuzey Kafkas kökenliler olarak bizlere de önemli görevler düşüyor. Abhazya ve birinci Çeçen savaşları sırasında gösterdiğimiz tepki ve dayanışmayı bu savaş sırasında da gösterebildiğimizi söyleyebilir miyiz? Bu soruyu kendimize sormamız lâzımdır. "Öyle olmasaydı böyle olurdu" gibi, ataletimiz için savunma mekanizmaları geliştirerek hiçbir yere varamayız. Her ne olursa olsun bugün Çeçen halkı üzerinde büyük bir soykırım gerçekleştiriliyor. Buna karşı çıkmak, bırakın Kafkasyalı olmayı, bir insanlık görevidir... Yıllar boyu zulme maruz kalan, halkının büyük bir kısmını soykırım sonucu kaybeden bir toplum olarak ne zamana kadar suskun kalacağız?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.