Tanzimattan bu yana oligarşik elit zümre menfaat çarkının ve milletin vermediği imtiyazlarının devamı için periyodik olarak zaman zaman ülkeyi karıştırmıştır. Darbeler planlamış, çok partili rejimin askıya alınması için ortam hazırlamış ve bazı grupları bu amaçla kullanmıştır. Filler güreşir ve çimenler ezilir. Çimenler halktır ve devamlı ezilenler halk olmuştur. Gerek Osmanlı'da gerekse cumhuriyet devrinde gerçek demokrasiyi, insan haklarını, ülkenin sosyal, ekonomik ve manevi gelişmesini bu elit tabaka önlemiştir. Türk milleti artık uyanmıştır. Gerçek demokrasi, hukukun üstünlüğü yalnız bağımsız değil tarafsız yargı ile kanun hakimiyeti, huzur refah ve insan haklarının özlemi içindedir. Ve bunun için de sivil anayasa istemektedir. Darbe anayasaları ile demokrasi asla gerçekleşemez. Zaten Türkiye ne zaman ekonomik olarak gelişse kesinkes birileri ülkeyi kaosa sürükler. Ülkeyi karıştıranlar açıkça ve mertçe bizim Tanzimattan bu yana devam eden imtiyazlarımız tehlikededir deme cesaretini gösteremediklerinden bunu sanal sebeplere dayandırmaktadırlar. Bu sebeplerin çoğunda laikliğin tehlikede olduğu yalanına sarılmaktadırlar. Oysa Türkiye'de gerçek laiklik olmadığını laikliği anayasa koyan İnönü bile itiraf etmiştir. Bir şeyin tehlikede olması için o şeyin var olması gerekir. Laiklik bahane ama bazılarının imtiyaz ve menfaatlerinin tehlikede olduğu gerçektir. Türkiye'de siyasi ve ekonomik istikrarın bozulması veya ekonomik bir kaosun oluşması bu tuzu kuruların nazarında kıymeti yoktur. Çünkü bunlar varlık içindedirler. Ekonomik kriz onları ilgilendirmez. Son günlerde Samsun'da başlayan Malatya ve Bursa'da devam eden on binlerce kişinin katıldığı mitinglerde sivil anayasa, demokrasi, insan hakları ve gerçek kanun hakimiyeti istenmektedir. Çok partili rejimlerde iktidarları seçimle düşürmek mümkündür. Ama darbelerle işbaşına gelen rejimi ve yargıçlar iktidarını (jüristokrasiyi) bertaraf etmek çok zordur. Hatta imkânsızdır. Türk halkı ordusunu ve yargıçlarını seviyor ama onların iktidarını asla istemiyor. Esasen demokrasi halkın devleti idaresidir. Bürokrasi halkın yetkisiz temsilcisi değil hizmet verenidir. Ne yazık ki, Tanzimattan bu yana yanlış icra edilmiş. Halk ve Meclis dışlanmış. Bürokrasi ve bazı anayasal kuruluşlar yalnız halkın değil devletin de yegane temsilcisi gibi hareket ederek; hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir sloganı sadece salonlarda kalmıştır. Halk; demokrasi, sivil anayasa, insan hak ve hürriyetleri, huzur, güven ve refah istemektedir. Bazı güçler ise buna karşıdırlar. Laiklik bahanedir. Türkiye'de güç kavgası vardır.