Yazımın ilk bölümünde sevgili okuyucularıma kıymetli büyüğüm Prof. Dr. Turan Yazgan'ın Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisindeki başyazısından bir bölüm aktarmak istiyorum: "İstanbul'da bir Ermeni gazetecinin öldürülmesi üzerine düzenlenen cenaze töreninde sistemli ve bir merkezden yönetildiği açıkça belli bir Türk düşmanlığı sergilenmiştir. Bir insanın öldürülmesinin hiçbir mazereti ve affedilecek tarafı olamaz. Bu cenaze de Avrupa Birliği'nin hakim güçlerinin Türkiye'de 301. maddenin mutlaka değiştirilmesi istikametindeki baskısına vasıta olunmuştur. Halbuki hakaret etmeden, aşağılamadan, iftira atmadan, küçük düşürmeden her şey temsil edilebilir ve gerçek fikir özgürlüğü budur. İşte göklere çıkarılmış olma uğruna kendisinin bile Türk'üm dediği Ermeni vatandaşımızın cenaze merasiminde HEPİMİZ ERMENİYİZ diye bağırılmıştır. Kendi ülkelerinde böyle bir cenaze merasiminin yapılması acaba mümkün müdür? Mesela Fransa'da bir gazeteci Cezayirli Arap öldürülse (pek çok Türk dışişleri mensubu pekala öldürülmüştür) Fransız ilericileri ve aydınları (her kimlerse) 'Hepimiz Cezayirliyiz' diye bağırırlar mı? Bu cenazeyi Fransız soyuna küfretmeyi yasaklayan kanunu iptal ettirmek için kullanırlar mı? Katil 301. madde diye slogan atarlar mı? Böyle bir kanunun olmadığı bir ülkede bile kendi soyuna hakaret edecek kimse çıkmaz veya çıkarsa adamı bir kaşık suda boğarlar..." Endülüs'te yok oluşun perde arkasında dini bütünlüğün fert, aile ve kültür hayatı düzeyinde kayboluşunun varlığı hissedilmekteydi. İngiliz Sömürgeler Bakanlığına bağlı İngiliz casusu Hempher'in hatıratının 16. sayfasında şöyle yazmaktadır: "Bir keresinde Sömürgeler Bakanlığında Britanya, Fransa ve Rusya temsilcilikleriyle bir konferans düzenlendi. Konferans üyeleri siyasi heyetler, din adamları ve ünlü şahsiyetlerden oluşmakta idi. Ben de katılmıştım. Konferansın konusu İslam ülkelerinin ne şekilde sömürülebileceği ve bu yolda karşılaşılan engellerdi. Konferansa katılanlar Müslümanları birbirine düşürmenin, aralarına nifak ve tefrika sokmanın yollarını araştırıyorlardı. Müslümanlar arasındaki sarsıntı söz konusu olunca üyelerden bazıları İspanya'nın yüzyıllar sonra Hristiyanlığın kucağına düştüğü gibi bazı İslam ülkelerinin de Hristiyanlık yoluna gireceğine inanıyorlardı." ..... "Toplumun bağışıklık sistemi mesabesindeki dini bütünlüğün pörsümesiyle birlikte Arap Yarımadasından İspanya'ya gelen Müslüman süvariler çok şeylerini yitirmişler..." Ünlü tarihçi İbn Hayyam'a (İbn İzari II. 280) göre: "Allahü teâlâ Endülüs Müslümanlarına düşman korkusunu öylesine musallat etti ki, bunlardan biri herhangi bir yerde bir Hristiyanla karşılaşsa, Allah'tan utanmadan sırtını döner ve kaçardı. Allahü teâlânın düşmanları Müslümanların bu davranışlarını çok sık gördükleri için alıştılar." Milli bütünlüğün temeli olan dini bütünlüğünü kaybeden, ruhunun özünü ve aşkını kaybetmiştir. Canını şöyle dursun tırnağını feda edemez. Sakın bu hale gelmeyin!..