Elde var sıfır

A -
A +

14- 15 Aralık 2001 tarihinde Laeken Kraliyet Şatosu'nda AB'ye üye devletlerin devlet ve hükümet başkanları, zirve toplantısında birçok karar aldılar. Bu zirvede "Avrupa Birliği'nin Geleceği" başlığını taşıyan belgenin Türkiye bölümünün de onaylanması tam üyelik müzakereleri yaklaştı şeklinde yorumlandı. Milli menfaatlerimizden çok daha fazla AB'yi savunanların sözlerine ve yorumlarına asla kanmamalıdır. Çünkü uzmanlar tam aksi görüştedirler. Bunlardan bir tanesi olan SP Ankara Milletvekili ve Dış Politika Uzmanı Prof. Dr. Oya Akgönenç'in görüşü şöyledir: "Ortada yazılı bir şey görmeden ben bu havaya inanmam. Temenni olarak her zaman böyle dönemler olmuştur. Olumlu temenni belirtmişlerdir. Ama iş yazıya gelince imza koymayanlar, çekinceli imza koyanlar çıkmıştır. Bakın Yunanistan yine bir haftadır gürültü patırtı yapıyor. Söz başkadır, yazı başka. Söz uçar ama yazı kalır. O iyi niyeti doküman olarak getirebiliyorsa sayın Ecevit, o başka. Ama ortada böyle metin kesin yok. Umutlanmaya da neden yok." Prof. Dr. Oya Akgönenç'e göre Türkiye'nin adaylık başvurusunun kabul edildiği Helsinki Zirvesi'nden sonra 2000 yılının başında estirilen olumlu havanın şimdi bir kez daha tekrarlandığını; Türkiye'nin geçmişte de böylesi umutlar içine sürüklendiğini ifade etmiştir. Laeken Zirvesi'nden çıkan şu sonuç: "Türkiye siyasi kriterlere uymada başarı sağlamıştır. Böylece tam üyelik müzakerelerinde vadesi daha öne gelmiştir." ibaresinde bir takvim verilmemiştir. Bu ise AB'nin "elma şekeri" ile çocukları aldatma politikasına benzemektedir. Avrupa Konvansiyonu Laeken Zirvesi'nde Avrupa ordusu kurulması yanında AB Konvansiyonu kararı almıştır. Türkiye'nin konvansiyona katılması, AB'ye tam üyeliği için bir adım sayılacağı sadece aldatmaca ve avunmadır. Hükümet (Avrupa Ordusu ve Kıbrıs) gibi meselelerde verilen tavizlerin boşuna olmadığı intibaı için olumlu sinyaller vermektedir. Avrupa Ordusu'nun kurulmasına NATO üyesi olarak karşı çıkan tek ülke Türkiye idi. Vetodan vazgeçerek taviz verdik. Ne elde ettik? Elde var sıfır! Üstelik avantajımızı kaybettik. Yunanistan her zamanki gibi taviz vermedi. Ama zaten Türkiye'nin Karlofça'dan bu yana stratejisi taviz verme üzerine inşa edilmiştir. Yine boş umutlar dağıtılarak bu taviz gizlendi, örtüldü. Türkiye'den çok AB'nin menfaatlerini savunan basın ise "Yolumuz açıldı", "Yeni sayfa", "Avrupa'da bahar", "Avrupa'dan iyi haber", "Mutlu haber", "Türkiye daha güçlü", "Avrupa ailesine doğru", "AB'den bayram şekeri" gibi yaldızlı sözlerle maalesef bu zirvede ve zirve öncesi (ABD-İngiltere-Türkiye) arasındaki mutabakattaki taviz "kar"ın her şeyi örtüğü gibi örtüldü ama karlar eriyince ortaya çirkinlikler çıkacaktır. AB 50 yıldır bekleme salonunun kapısında durdurduğu Türkiye'ye bu zirvede sadece eski ve kırık bir sandalye vererek kapısı önünden ayrılmaması ve başka alternatifler aramaması için avuttu. Richard Balfe'nin tavsiyeleri: AB Karma Parlamento Komisyonu Toplantısı için Türkiye'ye gelen İngiliz Parlamenter Richard Balfe'nin 26- 27 Kasım 2001 tarihli toplantıda, "bal gibi" tavsiyeleri şunlardır: "1- AB tarafından önünüze konulan milli menfaatlerinize aykırı anlaşmaları imzalamak zorunda değilsiniz. 2- Türkiye-AB arasındaki Gümrük Antlaşması Türkiye aleyhinedir. Krizlerde bunun rolü büyüktür. Bu anlaşmayı gözden geçirme hakkınız vardır. 3- AB konusunda her adım için 2 defa düşünün. 4- AB Türkiye ile Yunanistan ihtilaflarında tarafsız değildir. Farklı gözlüklerden bakmaktadır." İngiliz Parlamenterin en önemli tavsiyesi ise: "5- Türkiye, AB tarafından verilen hiçbir söze ve taahhüde inanmamalıdır. İçine sindiremediği konularda hiçbir anlaşmaya imza atmamalıdır. Hatta anlaşma metnini sağlam bir kayanın üzerinde yazdırıp imzasını atarsa daha iyi olur" Ama maalesef hükümet AB ve ABD'ye teslim olmuş, ne diyorsa yapmaktadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.