Maalesef son 50 yıldır enerji politikamız yanlış temeller üzerine inşa edilmiştir. Kanunlarımızı Avrupa Birliğine uydurmak için çabaladığımız halde; enerji politikamız AB'nin tam tersi istikametinde dışa bağımlı hale gelmektedir. Avrupa Birliği 2010 yılına kadar enerji tüketiminin yüzde 22'sini (hidroelektrik, rüzgar, jeotermal ve bio mass "atıl") enerjiden temin etmeyi hedef olarak seçmiştir. Kaldı ki Türkiye (hidroelektrik, rüzgar, jeotermal, bio) enerji kaynakları bakımından son derece zengindir. Hatta buna güneş enerjisini de ilave edebiliriz. Ancak maalesef Türkiye'de enerji üretiminde doğalgaz ve ithal kömür ile son derece büyük dövizi dışarıya vermekteyiz. Bugüne kadar "Yenilenebilir" enerji denilen rüzgar, güneş, hidroelektrik, bio- gaz ve jeotermal kaynaklarımız devre dışı bırakılmıştır. Faydalanma yoluna gidilmemiştir. Bu fakir ülke her yıl 40 milyar dolar faiz ödediği gibi, her kilovatsaat için 4 sent dışarıya ödemektedir. Yıllardır Türk milleti kendi refahı için değil ülke içinde ve dışında bir kaç yüz kuruluşa ve bir kaç bin kişiye çalışmıştır. Bu duruma son verilmelidir. Yunanistan'ın rüzgar enerjisi 2002'de 276 MW iken 2003'te yüzde 133 artarak 375 MW yükselmiştir. Avusturya 1 yıl içinde 139 MW'dan 415 MW'a; Almanya 12 bin MW'dan 14 bin 600 MW'a, İspanya 4800'MW'dan 6200 MW'a yükseltirken; Türkiye 2001 yılında sadece 19 MW olan rüzgar enerjisini artırmamıştır. Neden? Çünkü doğalgaz sayesinde bazı ülkeler ve kişilerin kazancı azalırdı! Bütün dünyada nükleer enerji hızla çoğalırken, bizde henüz projesi bile tamamlanmış değil. Jeotermal bakımından dünyanın en zengin 7 ülkesinden biriyiz. Ama ancak binde 3.8'ini kullanıyoruz. Son derece zengin rüzgar varlığına rağmen binde 3'ünü kullanıyoruz. Türkiye'nin 170 yerinde jeotermal kaynağı vardır. Doğalgaz ile enerji üretimi hidroelektrik yoluyla üretilenin 22 katıdır. Bitki ve hayvan atıkları gibi organik maddelerin havasız ortamlarda fermantasyonu sonucu oluşan biyogazın Türkiye'de yılda 2.5 milyon ton taşkömürü ve 25 milyar kilovatsaat elektrik enerjisine eşdeğerdir. Enerjide israf 2002 yılında sadece İstanbul'a gelen elektriğin yüzde 24'ü kayıp ve kaçak idi. Para değeri 300 trilyon TLdir. Türkiye genelinde elektrik kaçağı 4 milyar kilovatsaattır. ATO Başkanı Sinan Aygün'ün raporuna göre dünya bor rezervinin en az yüzde 75'i Türkiye'dedir. 60 yıl sonra, bugünkü üretim ve tüketim devam ettiği taktirde; Türkiye dışında bor kalmayacaktır. 21. asırda ise bor petrolün alternatifidir. ABD bor ile çalışan otomobil yapmıştır. Önümüzdeki 25 yıl sonra, Türkiye askeri, siyasi, ekonomik, milli ve manevi değerler bakımından güçlü olmazsa; bir bahane ile Türkiye'ye bor için saldırı düzenlenebilir. Şu anda enerji bakımından yüzde 65 dışa bağımlıyız. Şayet yenilenebilir enerji kaynaklarını (güneş, jeotermal, rüzgar ve hidroelektrik) bugünkü gibi ihmal edersek; enerji üretiminde 2020 yılında yüzde 80 dışa bağımlı olacağız. Mevcut anlaşmalara göre ihtiyacımızın 2 misli doğalgaz alacağız ve 20 senede doğalgaza 233 milyar dolar ödeyeceğiz. Enerjide öncelik yerli kaynaklar olmalıdır. Türkiye'de güneş enerjisi yılda 80 milyon ton petrole eşdeğerde; jeotermal enerji 16 milyar kilovatsaat. Dünyada rüzgar gücü yüksek olan ilk yüzde 30 alan içindeyiz. En az 88 megavat değerindedir. Bitkisel ve hayvansal atık 10.3 milyon ton petrole eşdeğerdir. Çöp miktarı günde 65 bin tondur. Avrupa Birliği yenilenebilir enerjinin yüzde 55'ini biyoyakıtlardan (çöp, bitki ve hayvan atıkları)ndan sağlıyor. Maden işçileri sendikalarına göre enerjiyi doğalgaza bağlamak ihanettir.