Filistin geçmişte Osmanlı Devletinin bir parçası idi. Ve Osmanlı bu topraklar üzerinde 402 yıl hakimiyetini devam ettirdi. Ancak Birinci Dünya Harbinden sonra, buralardan çekilmek zorunda kaldı. 402 yıl boyunca Filistin'de yaşayanların Osmanlıya karşı bir isyanı, tepkisi, ayaklanması ve devlet güçlerine karşı bir hareketi olmadı. Geçenlerde İsrail'in eski başbakanlarından Ehud Barak'ın çok önemli bir itirafı, sadece 3 gazetede yer aldı. Bu itirafı kullanmak üzere arşivi saatlerce inceledim, ancak bulamadım. Mehmet Oruç'un "Gönül Bahçesi" köşesinde "Tek pırpırlı Osmanlı Onbaşısı" başlıklı yazısında görünce, hazine bulmuş gibi sevindim. Ehud Barak'ın itirafı için ciltler dolusu şeyler yazılabilir. Ancak ben sadece basında (3 gazetede) yer alan haberi yorumlarınıza bırakarak, aktarmak istiyorum; Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in uluslararası Ortadoğu komisyonu üyesi olarak İsrail'e (Nisan 2001 başlarında) yaptığı gezi ilginç diyaloglara sahne oldu. İsrail'in eski Başbakanı Ehud Barak, Demirel'le görüşmesi sırasında, bölgedeki güvenlik meselesinden şikayetçi olurken, Kudüs'ün Osmanlı dönemindeki yönetiminden bir örnek verdi. Barak: (Osmanlı döneminde tek pırpırlı bir onbaşı, 20 kişilik askerle burayı huzur içinde yönetiyordu. İstanbul'dan gelen talimatları uygulayan onbaşı, otur deyince oturuluyor, kalk deyince kalkılıyordu. Osmanlı onbaşısı, o zaman, şimdi bölgede kendilerinin içinden çıkamadığı işlerin üstesinden rahatlıkla geliyordu" dedi. Bölge aynı bölge olmakla beraber, insanların çok azı Osmanlıdan kalma olsa da, çoğunluk Osmanlı vatandaşı iken (İngiliz bilahare İsrail işgaline uğramış) kişilerin neslidir. O tarihte bir onbaşı ve 20 askere itaat edenler, şimdi ise dünyanın en modern silahlarıyla techiz edilmiş onbinlerce asker ve polis gücüne karşı gelip, ölümü ve yaralanmayı göze alıyorlar. Elbette bu mukayeseden bir netice çıkarmak gerekir. Osmanlı devrinde Filistin halkı Osmanlıya güven duyuyordu. O onbaşı, aslında Osmanlı Sultanı ve Osmanlı ordusunun başkomutanını, bölgede temsil ediyordu. Asırlar boyu, Osmanlıdan kendilerine bir zarar, zulüm, haksızlık, yağma, katliam, işkence ve adaletsizlik yapılmayacağına inanmış, hatta bunu adı gibi biliyorlardı. Gerçekten Osmanlı yalnız Filistin'de değil, ülkenin her yerinde adil davranıyordu. Halka hizmeti Hakk'a ibadet kabul ediyordu. Bir şey Rıza-i ilahi için yapılınca, gerek yapana ve gerekse o bölgeye ilahi nimetler yağmur gibi yağıyordu. İslamiyette zulüm yasaktır. Ve "zalimin hasmı Allahü teâlâdır." Bugün en az 4 milyon Filistinli kendi vatanlarından kovulmuş olarak çoğu kamplarda yaşamaktadır. Filistin'de bulunan Filistinlilere ise açlık, susuzluk, işsizlik, horlanmak ve gerektiğinde bir İsrail kurşunu ile baba oğul birlikte öldürülmek reva görülmektedir. Osmanlı Devleti bütün vatandaşlarına en azami ölçüde insan hakları, vicdan hürriyeti tanımıştır. Günümüz dünyasının çok çok üzerinde, vatandaşlarına hayat standardı getirmiştir. Bu, inkarı mümkün olmayan bir gerçektir. Irkı ve dini ne olursa olsun herkes, Osmanlının her köşesinde ev ve iş kurabilmiştir. Ve bugün insaf ehli, (Türkiye dışındakiler) o günleri aramaktadır. Oysa Hıristiyan Batı'nın tarihi zulümlerle doludur. Yalnız Müslümanlara değil, Yahudilere ve hatta kendi mezhebinde olmayan Hıristiyanlara zulümler yapmıştır. Son günlerde olmayan sözde Ermeni soykırımı ile Hıristiyanlar bu aşağılık komplekslerinden kurtulmak için, geçmişte, Osmanlı da Ermenilere soykırım yaptı kanaatini yerleştirmek düşüncesiyle çalışmaktadır. Aslında Osmanlı değil, Ermeniler Müslümanlara zulüm yaptılar. Osmanlı Sultanlarının asırlarca yaşadığı Topkapı Sarayı'nın giriş kapısının sol tarafındaki, levhada şu yazılıdır: "Ya Vâliye külli mazlûmin" (Mazlumların zulme uğrayanların sığınağı) kapının sağ tarafındaki levhada ise şu yazılıdır: "Essultan Zillullahi fiâlem" (Sultan, Allahü teâlânın emir ve yasaklarının, adaletinin yeryüzündeki tatbik edicisi, takipçisi) demektir. Osmanlının gücü ve 636 yıl gibi uzun saltanatının temeli bunlardır!..