Kuzey ve güney kutbunda buzdağları, Himalaya ve Alpler'de buzullar eriyor. İklimler ve mevsimler değişiyor. Sadece yerküre mi? insanlar da değişiyor. Dün zalime boyun eğen Afrikalının çocuğu babasının, dedesinin hesabını soruyor. Esir tüccarlarına malzeme olan ecdadının hakkını milletlerarası konferanslarda arıyor. Batılıyı Batılının kuralları ile vuruyor ve efendi efendi tazminat istiyor. Yeni bir devrin kapısı açılıyor. Köle çocukları seslerini medenice yükseltiyor sömürgecileri paşa paşa bedel ödemeye zorluyorlar. Aslında G-7 zirvelerini ve çokuluslu şirketlerin sömürü düzenini yine o çarktan yetişmiş (gelişmiş ülkelerin pahalı üniversitelerinde okumuş) gençler protesto ediyor. Şu beklenmeyen sürprize bakın daha on sene evvel tavizsiz bir ırkçılık uygulayan Güney Afrika Cumhuriyeti "Irkçılık, soykırımcılık ve ayırımcılık Konferansı"na ev sahipliği yapıyor. Köleler birçok kereler isyan etti ama Batıyı bu seferki kadar korkutan olmadı. Zira bu kez "tazminat" gibi bir kelime terennüm ediliyor. Sigara içtiği için hayatını kaybedenlere milyar dolarlar ödeyen batılı, bakalım zincire vurarak öldürdükleri için ne ödeyecek? Şimdi ufaktan ufağa özür dilemeye ve ekonomik programlara destek vermeye başladılar. Ancak bunlar ezilenleri kandıramıyor. Eski defterlerin kirli sayfaları Yıllardır sömürge altında inleyenler "sömürgeciler özür dilesin ve adalet önüne çıkarılsın" diyorlar. İşin enteresan yanı sömürgecilerin çocukları babalarından utanıyor karşı safa destek veriyorlar. Durban Konferansında en fazla suçlanan ülke ABD ve İsrail oldu. Türkiye ise hiç de üstüne vazife olmadığı halde bu ikisi için lobicilik yaptı ve tepki aldı. Delegeler göçmen işçilere karşı yürütülen yabancı düşmanlığının da çağdaş ırkçılık olarak tanımlanmasını istediler. Osmanlının son yıllarında Ermenilerin Müslümanlara soykırım yaptığı bilinen bir hakikat iken pasifliğimiz yüzünden bu konu Türkiye'nin karşısına getirilir oldu. Ancak bu konferansta şantajcılar kendi yaptıklarından utansalar gerek, yüksek düzeyde temsilci gönderemediler. Kölelik bugün de devam ediyor. Doğu Avrupa ve Güneydoğu Asya gibi fakir ülkelerin çocukları zenginlere satılıyor. Sadece Avrupa'da her yıl 500 bin çocuk (bunlar 13-18 yaşları arasındadır) fuhuş sektörüne alet ediliyor. Batılılar yoksul halkı iş ve tahsil vaadi ile kandırıp tuzağa düşürüyorlar. Osmanlı ırkçılık yapmadı Dünya platformunda Türkiye Osmanlının vârisidir. Ama Türkiye Osmanlı'nın borçlarından başka herşeyini redd-i miras etmiştir. Osmanlı'nın Balkanlar'daki boşluğunu Türkiye dolduramadı. Ortadoğu ve Kafkaslar'da her geçen gün hafifliyoruz. Kuzey Afrika ve Avrupa'da bıraktığımız yere çöreklenen ABD, İngiltere, Fransa bir Osmanlı olamadılar. Osmanlı, sınırları içindeki insanlardan tek şey istedi: "Sadakat!" Eğer Türkiye Avrasya'da büyük güç olmak istiyorsa (ki istemek zorundadır) Osmanlının misyonunu yüklenmelidir. Osmanlı, Türklerin yanısıra Arap, Arnavut, Boşnak, Çeçen, Çerkez, Abhaza, Gürcü, Ermeni, Sırp, Hırvat, Makedon, Rum, Rumen ve Yahudileri bir arada tutmayı başarmıştır. Eğer bunlardan birini dışlasa 600 yıl yaşayabilir miydi? Osmanlının çatısı genişti ve gölgesi herkese yetti.