Gürcistan Müslümanları

A -
A +

Adeta soğuk savaş döneminin bir modası olarak, yıllar yılı bütün komşuları ile çok ciddi problemler yaşayan Türkiye'de, son iki yıldır AK Parti iktidarının dış ilişkilerde "sıfır problem" politikası dikkat çekiyor. Hükümet, bugün oldukça doğru görünen bir anlayış ile, tüm komşu ülkelerle "menfaat ortaklıkları" anlayışına dayalı bir yol izliyor. 1991'de, Sovyetler Birliği'nden ayrıldığında, bağımsızlığı ilk Türkiye tarafından tanınan Gürcistan, giderek daha zor bir komşu haline geliyor. Ermenilerde olduğu gibi, ABD ve Avrupa'da Türkiye aleyhine etkili bir diasporaya sahip bulunmayan Gürcüler için Ankara, Batı ile ilişkilerde önemli bir bağ durumundadır. Ancak, Ankara'nın bu özelliğinin yeterince bilincinde olup olmadığı bugün çok şüphelidir. Nedenine gelince; bağımsızlığın ilanından bugüne, "Moskova'nın etkisinden ve inisiyatifinden kurtulma"yı öncelikli politika olarak benimseyen Gürcistan'a, Türkiye, verebileceği desteğin çok azını verebilmiştir. Aradan geçen 13 yıl içerisinde, Gürcistan'da çok ciddi iki siyasi iktidar değişikliği olmuştur. İlkinde (1992) Zviad Gamsakhurdia'nın, ikincisinde (2003) ise Edvard Şevardnadze'nin devrildiği her iki olayda da Türkiye, tüm gelişmeleri adeta tribünden seyretmiştir. SSCB dağılırken gelişmeleri yakından izleyen ve bazı öncelikler almayı (ne yazık ki devamı getirilememiştir) başaran Türkiye, başta Karabağ meselesi olmak üzere, müteakip yıllarda meydana gelen olaylarda tamamen devre dışı kalmıştır. 1992'de Gürcistan Devlet Başkanı olan Edvard Şevardnadze, Batı ülkelerine yönelik politikalarını, ağırlıklı olarak Türkiye ekseninde yürütmek istemiştir. Türkiye'nin, bu imkânı layıkı ile değerlendirdiğini söylemek ne yazık ki mümkün değil. Bu durumun pek çok sebebi olabilir. Ama biz, başkalarının pek üzerinde durmayacağını düşündüğümüz bir-iki noktaya dikkat çekmek istiyoruz... Türkiye, sanki ülkesinde Gürcü asıllı vatandaşları, Gürcistan'da da 1 milyon 200 bini bulan bir Müslüman nüfus yokmuş gibi, bu ülke ile imzaladığı onlarca ikili anlaşma ve protokollerden herhangi birine, bu faktörü gözeten tek bir madde koymamıştır. Kim bilir, belki de bizim Dışişlerimizin bazı diplomatları için, Gürcistan nüfusunun yüzde 20'sinin Müslüman olmasının ve Türkiye'deki bir o kadar Gürcü asıllı vatandaşın bir anlamı ya da önemi yoktur! Türkiye'nin, Gürcistan'la olan ilişkilerinin temeline bu faktörü koyması gerekirken, tek bir kelimelik bile yer vermemesinin ceremesini ileride çekeceğimizden şüpheniz olmasın! 70 yıl süren komünist SSCB döneminde, diğer tüm Müslüman halklar gibi din hizmetlerinden ciddi bir şekilde yoksun kalan Gürcistan Müslümanları, dinî hayatlarını yeniden ihya etmek istiyor. Ama, bunu yapabilmek için, aralarında yetişmiş tek bir din âlimi bulunmadığı gibi, ellerinde de tek bir dini kitap bile yoktu! Komünizmin yıkılmasından sonra herkes için din özgürlüğü gelmişti. Ama, bu özgürlükten yararlanmak için hiçbir imkâna sahip değillerdi. Bu, son derece insanî bir durum ve güçlü bir talep olarak gözler önündeyken, Türkiye'nin konuya ilgisiz kalmasını anlamak mümkün değil. Gönüllü kahramanlar... İstanbul'da, Fatih'teki tarihi İsmet Efendi Külliyesinde, yaklaşık 15 yıldır faaliyetlerini sürdüren Muhammed Yunus Kaya ve arkadaşlarının gönüllü faaliyetlerinin dışında, Gürcistan Müslümanları ile kesintisiz olarak ilgilenen hiçbir kurum ya da kuruluşun olmayışı ne kadar büyük bir eksiklik! Bu gönüllüler, bugüne kadar 200 kadar öğrencinin dinî ve üniversite eğitimi için Türkiye'ye gelmesini sağlamışlar, 30 kadar Gürcüce dinî kitap (ki, toplamı 2 milyon adedi bulmaktadır) yayınlamışlar ve ücretsiz dağıtmışlardır. Ayrıca, iki yıldır yayında olan "www.muslimgeorgia.org" adlı bir internet siteleri vardır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.