Son günlerde Hindistan'da resmi makamlara göre 538, muhalefete göre 800 ve gayri resmi rakamlara göre en az bine yakın kişi katledilmiştir. Katledilenlerin yüzde 90'ı Müslümandır. Bunların çoğu evlerinde uyurken, ya da sokak ortasında ve büyük çoğunlukla yakılarak öldürülmüştür. Bu katliamdan önce Hindistan'ın tarihi hakkında bilgi verirsek mesele daha iyi anlaşılır. 1001 yılında Hindistan Gazneli Devleti Sultan Mahmud tarafından feth edildi. Sonraki devirlerde Gurlular, Memlûklar, Halaçlar, Tuğluluklar, Seyyidler, Ludiler, Suriler ve Babürlüler ülkeye sahip oldu. Bu devletlerin hepsi TÜRK DEVLETİ idi. Babür İmparatorluğunu İngilizler Hindularla işbirliği yaparak yıktılar. Yeni Delhi'de Sipahi isyanı ile Babür Sultanı (Şahı) Bahadır Hanı Birmanya'ya sürdüler. Bugün Hindistan'ın tarihi eserlerinin çoğu (Taç Mahal) dahil bu devreye aittir. 850 yıl Hindistan huzur ve istikrar içinde yaşadı. Bazı uzmanlara göre 1947'de Hindistan'dan İngilizler ayrılıp bağımsızlık verince Müslümanların Hindistan'dan ayrılması sakıncalı olmuştur. Şu anda Hindistan'da Müslümanların sayısı 130 milyon kadardır. Bu genel nüfusun yüzde 13'ü olup Müslümanlar azınlığa düşmüştür. Kaldı ki Pakistan, Bengladeş ve nüfusun yüzde 90'ı (1947'de) Müslüman olan Keşmir şu anda Hindistan bünyesinde olmuş olsaydı, Hindistan nüfusunun yüzde 40'ı hatta yarısı Müslüman olur, 2020'den sonra çoğunluk Müslümanlara geçerdi. Müslüman-Hindu ihtilâfının temeli İngiliz oyunu ile Hindistan'daki Müslümanlar azınlık durumuna düşürüldü. Şu anda Pakistan-Hindistan ve Hindistan'da Müslüman-Hindu çatışması İngilizlerin asırlık çalışmalarının neticesidir. İngilizler 1858-1947 arasında 10 milyon Türk'ü asimile ettiler. Ayodhya'da dini gerginlik 1528 yılına kadar uzanıyor. Bu tarihte Hinduların tanrı olarak taptıkları Rama'nın doğduğunu öne sürdükleri bölgede Babri Camii inşa edilmişti. O tarihten beri gerilim bitmedi. İngiliz yöneticiler, 1859'da Hindistan'ı işgalden 1 yıl sonra camiyi ilhak ettiler. Caminin içinde Hindular tapınak yaptılar. 1949 yılında Hindular caminin içine ve Müslümanlara ayrılan bölgeye Rama heykelerini (putlarını) koyunca kapılar kilitlendi. 1984 yılında caminin yıkılıp yerine Hindu tapınağı kurulması için kampanya başladı. 1992 yılında Hindular camiyi yakıp yıktılar. Bu olaylarda 3 bin kişi öldü. 10 sene geçtikten sonra Hindular yeniden bu caminin enkazı üzerine Hindu tapınağı yapmaya hazırlanırken, trende 50 Hindunun yakılarak öldürülmesi üzerine Müslüman katliamı başladı. Ve bu katliama Hindu polisler yalnız seyirci kalmadılar, cinayetlere iştirak ettiler. Hindu katliamından sadece bir örnek The Times'ta, Catherine Philip'in "Canları sıkılan polis birlikleri..." başlıklı yazısının bir bölümü şöyledir: "İhsan Cafri, evine yaklaşan çeteyi gördüğünde telefona koşup polisi çağırdı. Kimse gelmedi. Dışarıda kalabalık trans halindeymişçesine ilerliyor, Hindu tanrısı Rama'yı kutsayan sloganlar atıyordu. İhsan'ın evdeki iki bebek yeğeni ağlamaya başladı. Sonra birisi elinde benzin dolu bir kutuyla koşturdu. İhsan Cafri ve ailesinden geriye kalan, evinin önündeki yanık et ve kemik yığını oldu. Küllerin arasında; dirsekten itibaren kapkara olan bir çocuk kolu vardı; küçük parmaklar sıkıca kapanmıştı. Kül yığınının içinde başka kalıntılar da vardı: Kararmış bir el, kapkara bir hukuk dosyası ve pirinç bir levha: "İhsan Cafri, eski milletvekili" Kongre partisinin milletvekiliydi. Hinduların baskın olduğu Ahmedabad'ın küçük Müslüman mahallesinde, kendi değerlerine uygun bir hayat sürüyordu. Kaçmaya çalışırken, yakalandı ve sokağa sürüklendi. Önce bıçaklanıp dövüldü, ardından üç kardeşi ve yeğeniyle ateşin içine atıldı. Cafri'nin Hindu komşusu Manoj Kumar, şöyle anlatıyordu: "Bebekleri ve erkekleri dışarı çıkardılar, üzerlerine benzin döktüler ve yaktılar. Polis seyretti. Ahmedabad polis komiseri PC Pande, omuz silkti ve "Sayımız çok azdı" dedi... Bir Hindu gazeteci, "Yapabileceğin hiçbir şey yok" diyordu. "Onları kaderleriyle baş başa bırakmalısın"