O zamanlar gazetelerde kültür, teknik diye bir konu da yoktu. Her okunan şey, devrimler elden gidiyor. İrtica hortluyor. Gericilere mücadeleye hız verildi. Rejim düşmanları yakalandı gibi, Müslümanlara baskı, terör yapıcı, kışkırtıcı şeylerdi. O saltanat devrinde, mektep kitapları demir yollarımızın ve biricik Karabük demir fabrikasının resimleri ile dolu idi.
Yunus Nadi'nin hazineden aldığı bahşişlerle, yaptırdığı çimento fabrikasına, o kadar yer verilmemişti. Demir yolunun yapılışında her kilometresi için, Kızılay meydanında bir apartman dikildiğini işitirdik. Demir fabrikasının da Halk Partisi yaranı için arpalık olduğunu yazmadan geçemeyeceğim. O zaman trende tanıştığım bir mühendis: "Amerika'da çelik fırınları mütehassısı idim. Otomobilim vardı. Vatan sevgisi ile arabamı sattım. Milletime hizmet için koşa koşa geldim. Dilekçemde herşeyi bildirdim. Fabrika müdürü emekli bir halk partili. Beni levazım servisine yazıcı yaptı. Mühendis olduğumu çok faydalı olacağımı söyledim. Üzerime yürüdü. Vatan haini! Şimdi seni ezerim dedi. Şimdi Karabük'e gidiyorum. Katiplik yapacağım. Amerika'ya kaçıp, vatanıma para göndersem, belki daha faydalı olurum. Levazımda yazıcı iken anladım ki, Divriği'den gelen demir taşlarına o kadar masraf bildiriliyor ki, ham maddenin mal oluş fiyatına, Fransa mükemmel pik boru teslim ediyor. Karabük'te yapılan sulu esmer sülfirik asitin yarı fiyatına, Bulgarlar saf beyaz asit teklif ediyorlar." dedi.
İşte o zaman faciası da böyle idi. Her işyeri sömürücülerle dolu idi. Ankara garında, bagajdan bavul indiren hammallar bile, birer halk partili sömürücü idi. İstedikleri parayı vermeyen yolcular döğülür veya bir iftira ile gar karakoluna götürülür. Yalnız onların sözü dinlenirdi. Bildirdiklerimin hepsi, bizzat gördüğüm, içinde yaşadığım hadiselerden bir kaçıdır. Maksadım sayın okuyucularıma, bugün kavuşmuş olduğumuz, hürriyet nimetinin kıymetini anlatmaktır.
Bugün içinde bulunduğumuz hürriyet ve huzuru, CHP devrinde rüyada görsek inanmazdık. Şeytani olmasa bile hayali bir rüya der, Müslüman akidesine uyarak, Allah herşeyi yapabilir, belki İnşallah deyip geçerdik. Hakikaten ancak ve ancak Allah'ın büyük kudreti, rüyada görülemeyecek kadar büyük bir nimeti Türk milletine ihsan eyledi. O günlerde İslam düşmanlığını terör ve dehşet devrini hatırladıkça, insanın tüyleri ürperiyor. Evet o kara günleri özleyenler o yağlı kuyruklara tekrar kavuşmak isteyen parazitler, fırsat beklemekte, milleti tuzağa düşürüp köle yapmaya çalışmaktadırlar. Bu sömürücü zihniyet Cemal Gürsel'i de kafese sokmaya yeltenmişti.
İzmir'den hemen gelip, forsunu kullanıp, kazdıkları kuyuya kendilerini soktu. Bundan ders alamadılar. Milleti aldatmaya koyuldular. Fakat Türk milleti, işçisiyle, çiftçisiyle, memuru ile uyanık davrandı. Sağ duyusunu kullandı. Radyolardaki sahte sözlere, gazetelerdeki çatlak kalemlerden dökülen çarpık yazılara aldanmadı. Kağıt üzerinde hazırlatılmış nutukları, kulaklarda ve vicdanlarda yer bulmadı.