Kim ne derse desin; ülkemizde hiçbir zaman gerçek bir irtica tehlikesi olmamıştır. Elbette, bu söylentilere ya da bu iddialara inanan hatta korkan bir kesimin varlığı inkâr edilemez. Ancak, fotoğraftaki hileleri görebilenler için irtica gerçekte tekerine çomak sokulan "seçkin" zümrenin çıkar gemisini yürütmek için kullandığı dolgu malzemesidir. Başka memleketleri, başka zamanları bilmem ama bizimkisi böyle. Elitlerin rotasında yol alan siyaset ve medyanın el birliğiyle sahnelediği kurgusal bir oyun. Yoksa, ete, kemiğe bürünmüş, somut, elle tutulan belirtileri olan bir tehlike olmaktan çok uzak. Farkında mısınız bilmem ama Türkiye, Cumhuriyetin ilan edildiği günden beri, hiçbir dönemde olmadığı kadar kendini sorguluyor, kendini tartışıyor. Bu da en çok Tanzimattan bu yana millet iradesine ters bakan jakoben zihniyetini huzursuz ediyor, ürkütüyor. Mahalle baskısı havası ve rejim merkezli korku siyaseti de işte tam bu noktada devreye giriyor. Gemisi su almaya başlayan imtiyazlı sınıf, hemen nasıl da irtica çığlıkları atıyor? Ama artık millet bu oyuna gelmiyor. Artık çıkar gemisini yürütmek için kullanılan dolgu malzeme işe yaramıyor artık, Tanzimat sonrası veraset yoluyla günümüze gelmiş, özellikle, medya ve bazı güç kaynaklarının beğenmediği her kişiye fırlattığı irtica okları hedef şaşırıyor. Anayasa tartışmalarında Türkiye, daha önce hiç tanımadığı, bilmediği bir atmosfere girdi. Bu atmosfer herkesin rengini belli ediyor. Hiç kimse kartını saklayamıyor. İmtiyaz sahiplerini deşifre etmek bugün biraz daha kolay. Sivil anayasa tartışmasında kimin ne söylediğine kimin neyi, neden söylediğine iyi bakın. Gerisi zaten kendiliğinden gelir. Medeniyet Derneği Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Ağırakça'nın sözleri, bu noktada manidar bir açılım getiriyor: "Rektörlerin büyük bir çoğunluğunun yolsuzluk dosyaları bulunuyor. YÖK zırhı kalkar, devletin müfettişleri namuslu bir şekilde tetkik ederse, onlar da hak yemezlerse, bu adamların hepsi ceza alır. Birçoğu hapsi boylar. Şimdiden bunun önüne geçmek istiyorlar..." Jakoben zihniyete suçüstü Kamu İhale Kurumu (KİK), mercek altına yatırdığı 53 üniversiteden 47'sinde yolsuzluk ve usulsüzlük tespit etti. 690 ihalenin 240'ında usulsüzlük yakaladı. Usulsüzlüklerin en yoğun olduğu yer İstanbul Üniversitesi. Prof. Ağırakça, bu noktada bakın ne diyor: "Zamanında, aleni olarak ülkenin malını çaldı. Devletin malını çaldı. Buna hiçbir şey yapılmadı, sadece görevden aldılar. Yaptıkları yanına kâr kaldı. Bazılarının suistimalleri var ve bunu kendileri de biliyorlar." Üstelik YÖK zırhı altında süregelen suistimaller bununla sınırlı değil. YÖK, ilaç çetesi ile iş birliği yaparak Bağ-Kur'u zarara uğratmakla suçlanan bir üniversitenin rektörünün yargılanmasına izin vermedi. Yine başka bir üniversite rektörü de YÖK zırhından yararlandı. Hakkında "Kamu kaynaklarının amaç dışı kullanımı, yolsuzluk, akraba atamaları, kadrolaşma, torpil ve devleti zarara uğratma" gibi iddialar bulunan bu rektör hakkında, soruşturma izni verilmedi. Rektörlerin karıştığı iddia edilen yolsuzluklardan uzun bir liste yapmak mümkün. Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Tahir Hatipoğlu'nun dokunulmazlık zırhı hakkında oldukça çarpıcı açıklamaları var. Hatipoğlu diyor ki: "Dokunulmazlık zırhı kaldırılırsa, rektörlerin çoğu gider. Çünkü otoriter birisi yargılanacağını bile bile, otoriter davranamaz. Böyle bir karar çıktığında rektörlerin yarısından fazlasının yargılanması gerekir." İşte, irtica fotoğrafının bilinmesi sakıncalı görülen yüzü... İşte, ilk kez köşeye sıkışan oligarşik kesimin içine düştüğü zavallı durumun acı ama bir o kadar da manidar fotoğrafı... Eden bulur demişler. Fazla söze ne hacet. Artık takke düştü kel göründü...