Cenevre'de varılan mutabakatla "nükleer" bayrama giren Tahran, bayram havasından çabuk sıyrıldı. Tahran siyaseti alışılagelmiş haline dönerken, muhafazakar kanat Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'ye salvonun çıtasını yükseltti.
Muhafazakarlar, Ruhani döneminde ivme kazanan İran-ABD yakınlaşmasına destek verse de, sürece oldukça ihtiyatlı yaklaşıyor. Kimi muhafazakarlara göre, iki eski müttefik arasında yükselen itimatsızlık duvarında şimdilerde ufak bir delik açılmış durumda ancak bu delik, yılların beslediği derin güvensizlik duygusunu telafi etmek için oldukça yetersiz. Kimileri de, Ruhani'nin diplomasi anlayışı kusurlu bulup, sürekli taviz verdik ama karşılığında ABD somut bir adım atmadı diye düşünüyor. Sürece ideolojik açıdan yaklaşan radikaller ise Batı ile ilişkilerin normalleştirilmesi için farklı bir dil, yeni bir söylem geliştirme gayretlerini şiddetle bastırıyor. Onlara göre, Amerika dünyadaki bütün kötülüklerin anası ve bu yakınlaşma İslam Devrimi'den açık bir sapmadır. Radikaller, bu yakınlaşmayı rejimin kimliğini değiştirme ve dönüştürme girişimi olarak okuyor. İran'daki göreceli değişimden rahatsız olanlar arasında başı Devrim Muhafızları çekiyor. Rejimin radikal söylem ve eylemlerinin arkasına sığınarak sisteme sızan ve zamanla rejime ortak olan Devrim Muhafızları'nın sürecin olumlu yönde evrilmesi halinde kaybedenler arasında saf tutacağı çok açıktır. Amerika'nın oğul Bush döneminde Devrim Muhafızlarını, Hamas, Hizbullah, el-Kaide gibi radikal gruplarla aynı konumda görme niyeti de sır değildir. Bu gelişmeler ışığında, İran-ABD yakınlaşmasının meyve vermesi durumunda devrim muhafızları arasında etkin olan radikal grupların nasıl pasifize edileceği meçhuldur. Görünüşe göre, Ruhani'nin diplomatik girişimlerinin en büyük destekçisi Dini Lider Hamaney. Zaten, İran'da dini liderin destek vermediği bir planı hayata geçirmek Anayasal olarak imkansız. Zira, İran'da dış politikayı tanımlayan ve denetleyen de bu makamdır. Hamaney, Cumhurbaşkanını desteklese de bu desteğin sahip olduğu sınırlar ve nereye kadar sürebileceği belli değil. Hamaney, ABD ile yakınlaşma planına destek verir gözükse de, Ruhani'nin seçim kampanyasında sıklıkla dile getirdiği refomlara sessiz kaldı. Bu sessizlik, reformist vaatlere "üstü örtülü onay" ya da "üstü örtülü ret" şeklinde okunabilir. Bu hal şimdilik her iki yöne çekilse de, nükleer anlaşmanın rayından çıkmasını, reformların ölü doğmasını görmek için can atan sertlik yanlılarına karşı Ruhani'ye manevra sahası açtığı inkar edilemez. Ancak burada sorulması gereken asıl soru şu: Ruhani, Hamaney'e ne derece güvenebilir? Bu soru da şimdilik cevapsız. Ruhani'ye karşı en ciddi direniş sertlik yanlılarından gelse de, cumhurbaşkanı bu direnişi kırabilecek köklü bilgi ve beceriye sahip. Başlattığı süreci, muhafazakar-reformcu çatışmasının ötesinde ulusal bir politika gibi sunma gayreti bu şekilde okunmalı. Hatta, BM'de Obamayla yüzyüze görüşmekten kaçınması, Ban-Ki Mon'un alkollü davetini içkili diye reddetmesi de bu yönde alınmış stratejik karalar gibi görünüyor. İran'a baktığımızda, acaba "glasnost'un İran modeliyle mi yüz yüzeyiz?" sorusu akla geliyor. Ancak, Ruhani'yi glasnost politikasıyla siyasi hafızara kazınan Sovyet lider Gorbaçov ile mukayese etmekten tarafdar değilim. Zira, Gorbaçov'un açıklık politikası siyasi sistemi çökerttiği için bu yaklaşım tamamen radikallerin sahasına cephane yığacaktır. Ruhani, Gorbaçov açılımını andıran yada eşleştirilebilen bir usluptan tamamen uzak kalacaktır. Ancak, devrimci muhafazakar kimliğini Tahran siyasetine sinen "büyük şeytan" algısını kırmak ve yeniden şekillenen Ortadoğu'da İran'ı tahta çıkartmak için tüm siyasi birikimini kullanacaktır. İran'daki rejim, ABD'yle yakınlaşmak istese de bazı temel soruların cevabı şimdilik belirsiz. Amerikan karşıtlığı, gerçekte İslam Devrimi'nin hedeflerinde var mıdır? Yoksa bu karşıtlık kimilerinin iddia ettiği gibi sadece söylemde midir? Söz konusu yakınlaşma sürerse İslam Devrim'den sapma yaşanır mı? İran, ABD ile yakınlaşmaya hazır mıdır? Bu yakınlaşma rejimi ne kadar değiştirir? Sistem, bu değişime nasıl yanıt verir? Bu değişimde kimler devrilir, kimler ayakta kalır? Bu soruların şimdilik net ve kesin cevabı yok. Ancak kesin olan şu ki; İran-ABD ilişkilerinin kaderi yukarda sıralanan sorulara verilen cevaplara göre verilecektir.