Gürcistan ve Güney Osetya arasında savaşa dönüşen gerilim bütün dünya tarafından nefesler tutularak izlendi. Fransa'nın önerdiği ateşkes planı, Kafkaslar'da şimdilik silahları susturmuş gibi. Ancak, Osetya merkezli anlaşmazlığın varabileceği son nokta için kimse tutarlı bir senaryo üretemiyor. Çatışmalar, sadece 3.900 km2'ye sıkışıp kalan 90 bin sivili değil tüm Kafkaslar'ı ve küresel dengeleri doğrudan ilgilendiriyor. Uluslararası toplumun en büyük korkusu, Stalin dönemi toplum mühendisliğinin mirası olan etnik kıvılcımın bölgenin tamamını saracak "küresel kördüğüme" dönüşmesi. Görünen o ki; küresel güçler Kafkas dairesini yeniden çiziyor ancak ortaya çıkacak dairenin şeklini kimse kestiremiyor. Gürcü-Oset krizi, Rusya ile Avrupa-Atlantik dünyası arasında keskin bir siyasi hesaplaşma görüntüsü veriyor. Kosova'nın AB destekli bağımsızlık ilanına suskun kalmayacağını defalarca dile getiren Putin, batı kampı ve etki alanındaki tüm ülkelere Tiflis üzerinden sert bir misilleme yapıyor. Kosova'nın etki alanından çıkmasının ardından, Sırbistan'da AB yanlısı bir iktidar kurulması, Ukrayna'nın kamp değiştirmesinin ardından Kremlin, belki de son kalesi olan Tiflis'i kaybetmemek için elindeki tüm gücü seferber edeceğini açıkça gösterdi. Putin'in Gürcü hamlesinde, Ukrayna ve Baltık ülkelerinin payına düşen tehditler de var. Ancak en ağır mesaj, Moskova'yı, kendi arka bahçesinde çevrelemeye çalışan ABD'ye gitti. Putin, tam burada Çek Cumhuriyeti'nin dâhil edildiği füze kalkanı projesine de ağır bir cevap verdi. Türkiye, bu dehşet tablosunun köşesine sıkışmış durumda. Füze kalkanı kuracağı yönündeki haberler, batı kampının Rusya'ya karşı çalımı mı yoksa Ankara'nın bölgede artan füze tehdidine karşı kendini koruma refleksi mi? Öngörülemez bir karaktere sahip olan çatışmalar bu sorunun cevabını gelecek günlere sarkıtıyor...