Şu husus çok iyi bilinmelidir ki, Hıristiyan Batı, Siyonizm ve diğer emparyalist güçlerin hareketleri gerek Türkiye gerekse diğer ülkelere karşı bütün hızıyla ve hatta çığ gibi artarak devam etmektedir. Geçmişteki sömürgecilik, manda ve dominyon sistemini aratacak bir sömürü çarkı ile yalnız Türk ve İslâm Dünyası değil, gelişmekte olan bütün ülkeler, başta ABD, AB, G-7, Çin, Rusya, İsrail ve diğerleri tarafından korkunç bir şekilde merhametsizce sömürülmektedir. Geçmişte sömürülen ülkelerde, sömürgeci Batı ülkelerinin genel valisi ve orduları vardı. Şimdi genel valilerin işini, o ülkedeki lobiler görmektedir. Sömüren ülkeler ise dolar, mark, para ve dış borçlar, ihaleler, yabancı sermaye, yatırım, borsa, bankalar yoluyla işgalini devam ettirmektedir. 1990 başlarında soğuk savaş sona erince, ortaya atılan "Yeni Dünya Düzeni"nin hedefi, ABD liderliğinde Hıristiyan Batı ve Siyonizm emperyalizmini; küreselleşme (globalleşme), özelleştirme, krediler ve dış borç maskesiyle, bu ülkelerde sömürü çarkını devam ettirmektedir. IMF bu sömürünün bir yan kuruluşudur. Vazifesi ise borç veren ülkelerin menfaatlerini takip olup, faiz ve ana paranın geriye katlanarak dönüşünü temindir. Kafamı karıştıran mesele, Telekom neden Türk halkına, Türk holding, şirket ve kuruluşlarına, Ordu Yardımlaşma Kurumu'na veya meselâ Türkiye dışındaki işçilerimize satılmıyor. Ayrıca, 7 yıl önce "Telekom"un yarısını 20 milyar dolara satmak isteyen Çiller'i "hain" ilân eden DSP ve ANAP'ın şimdi 3.5 milyar dolara satması acaba neden zarurettir? Bu ne büyük bir tezattır!.. Benim en önemli özelliğim, araştırmacı yazar olmamdır. Yazılarım belgelere dayalıdır. Ve diğer özelliğim yazdığım konularda, bu konuyu benden daha iyi ifade eden kim olursa olsun, onun görüşlerine yer vermemdir. Bu konuda Van Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kahya Türkmenoğlu'nun görüşü bugüne kadar söylenenlerin belki de en samimi, dürüst ve gerçekleri en iyi izah eden görüşlerdir: "IMF ve Dünya Bankası el attıkları ülkeleri önce fakirleştiriyor. Ardından da ABD firmaları, ilgili ülkelerdeki tüm şirketleri ucuz fiyatlarla alıyor. Ve böylece IMF ve Dünya Bankası'nın el attığı ülkeler, Amerika'ya mahkûm duruma gelmiş oluyor." Özelleştirmeye karşı olmadıklarını ancak, ülkenin ve milletin menfaatlerini gözardı etmelerinin sözkonusu olmadığını belirten Türkmenoğlu, yaptığı yazılı açıklamada Arjantin'in başına gelenleri şu örneklerle anlattı: - Arjantin'de Telekom özelleştirildi; fakat, halk büyük faturalar ödeyerek telefon hizmetlerinden yararlanabiliyor. Bu ülkede "Sabit ücret" 35 dolar. - Bu ülkede petrol kuyuları da özelleştirildi. Fakat Arjantin halkı kendi ülkesinden çıkan petrolü astronomik fiyatlarla kullanabiliyor. - Aynı şekilde doğalgaz, su ve elektrik hizmetleri de özelleştirilmeyle uluslararası şirketlerin eline verildi. Bu nedenle halk bu hizmetlerin bedelini de dünya standartlarının çok üzerinde bir fiyatla ödüyor. Arjantin'deki bankalar da yabancı şirketlere verildi. Ülkedeki para piyasasını elinde bulunduran yabancılar, geçim şartlarını çok zorlaştırdı ve halk sürekli olarak fakirleşmeye devam ediyor. Sonuçta bugün tüm Arjantin 5 veya 10 yabancı şirkete çalışıyor. Ülkemiz Arjantin olmaya doğru hızla gidiyor. 180 milyar dolar civarında borç batağında olmamıza rağmen hâlâ kapı kapı dolaşıp borç para dileniyoruz. IMF ve Dünya Bankası bu parayı vermesine verecek ancak, onların hesabı başka! Onlar Türkiye ekonomisini nasıl ele geçiririz hesaplarını yapıyor. IMF, ülkemizi tankla, topla değil, dolar ile ekonomimizi ele geçirme programı uyguluyor. Türkmenoğlu, "En küçük hatanın ülkenin geleceğini tehlikeye sokacağını ve dönüşü olmayan sonu hızlandırabileceğini" de sözlerine ekledi. Ülkenin ekonomik işgaline karşıyım!..