Politikacılar hayalci, askerler gerçekçidirler. Askerler hadiselere objektif gibi yaklaşır fotoğraf çekerler. Politikacılar ise hayal tuvallerine resimler çizer ama bunları pazarlamakta çok mahirdirler. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın Harp Akademilerinde "Türkiye'nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur" konulu sempozyumda yaptığı konuşma siyasi kanatta tartışmalara sebep oldu. "Bizi AB'ye almayacaklar, sözüne katılıyorum. (Prof. Dr. Erol Manisalı'nın görüşüne) AB, Türkiye'nin milli menfaatlerine menfi bakıyor. Bu nedenle Türkiye başka ülkelerle işbirliği yapmalı. Mümkünse ABD'yi gözardı etmeden Rusya ve İran'ı da içine alacak şekilde bir arayış içerisinde olmasında fayda buluyorum" cümleleri Ankara'da bomba tesiri meydana getirdi. Bu görüşe katılmamak ne mümkün. AB, Türkiye'yi dayatmalarla adım adım Sevr'e getirmektedir. Paşa'yı AB karşıtı ilân edenler Avrupa Birliğinin Türkiye'yi bölmek isteğini görmüyorlar mı? Rusya, İran, Çin, Ortadoğu, Orta Asya, Kafkasya ve İslâm Dünyası ile yeni alternatifler geliştirmek için AB'ye savaş açmak gerekmiyor. Ama AB'nin hain oyunlarına (istiklâl savaşında olduğu gibi) "dur" demek meşru savunmadır. AB, Sevr peşinde mi? Açık konuşalım şu anda AB, Türkiye'yi Mondros şartlarına getirmiştir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın, silahlı kuvvetlerin ülke menfaati için ileri sürdüğü ikazlar nazarı itibara alınmazsa Sevr önlenemez ve AB'nin sömürgesi oluruz. Kaldı ki AB ile geçmişte yapılan Gümrük Birliği ancak sömürge ülkelerle yapılacak bir anlaşmadır. Esasen AB Gümrük Birliği Antlaşmasıyla Türkiye'den istediğini çoktaaan almıştır. Biliyor musunuz, politikacılar sadece yeniden seçilmeyi düşünürler. Ama askerin böyle bir endişesi yoktur. Prof. Dr. Erol Manisalı'nın ifade ettiği gibi AB Türkiye'yi asla arasına almaz ama dışlamaz da. Sadece kapıda bekletir. 1963 Ankara Antlaşmasıyla Türkiye'nin AB'ye girmesi hakkıydı ama 39 yıldır almadılar. Son 5 yıl içinde AB kamuoyunun sadece yüzde 22'si Türkiye'yi yanlarında görmek istiyor. Yüzde 78'i istemiyor. AB iktidarı, Avrupa Parlamentosu ve AB'nin bütün kuruluşları Türkiye'nin girişine karşıdırlar. Bir an kendimizi AB'nin yerine koyalım. Türkiye'yi kendi bünyesi içine alması için çıldırmış olması gerekir. AB'nin ne siyasi ne askeri ne de kültürel ve ekonomik olarak Türkiye'ye ihtiyacı yoktur. Zaten AB'ye giriş vaadleri ile yapılan anlaşmaların alayı aleyhimizedir. İşin acı yanı bütün bunlar kamuoyundan gizlenmektedir. Oyaladılar, oyalıyacaklar AB, Türkiye'yi kapıda bekletecek ve yeri geldikçe şu tavizleri isteyecektir: * IMF yoluyla banka ve fabrikalarımızın yabancıların eline geçmesi * Kürtçe eğitim ve yayın hakkı, idamın kalkması * Kuzey Irak'ta Kürdistan devleti kurulması ve Güneydoğu vilayetlerimizin bu kukla devlete ilhakı * Sözde Ermeni soykırımını tanıması ve Anadolu'da Ermenistan kurulması * Nil'den Fırat'a Büyük İsrail için zemin hazırlanması * Ayasofya'nın kiliseye dönüştürülmesi Surlar içinde bir Ortodoks devleti * Fener Rum Patriği7nin ekümenik olarak tanınması * Yunan Emperyalizminin harp okulu olan Heybeliada Rum Papaz Okulunun açılması * Misyoner faaliyetleri ve Hıristiyan Türk cemaati teşkili * Başta bor olmak üzere bütün madenlerin peşkeş çekilmesi * Ege'nin Yunan gölü olması, Kıt'a Sahanlığı ve her türlü haklarımızdan vazgeçilmesi, Kıbrıs'ın Atina'ya ilhakı * Türk Milletini milli, manevi ve dini değerlerden koparmak, aile yapımızı ahlak ve iffet duygumuzu yıkmak * Türk bayrağı ve milli marşını değiştirmek. Anadolu'yu Hıristiyan toprağı yapmak... AB'ye değil AB'nin hain emellerine karşı çıkmak vatanseverliktir. Şahsi menfaatleri için AB'nin oyunlarına alet olanlar gelecekte hain olarak damgalanacaklar. Şimdi, AB ile entegrasyon ve gümrük birliğini yeniden konuşmanın zamanıdır.