Sevr'e giden yol

A -
A +

Maalesef Avrupa Birliğine uyum yasaları adı altında; Lozan'da kazanılan haklarımızın temel sütunları yıkılmıştır. AB sevdası ile 2 Ağustos 2002 tarihinde 256 oyla kabul edilen bu yasalar ülkemizin başına kısa ve uzun vadede çok büyük dertler açacaktır. Çıkarılan yasalar ile AB, Türkiye'yi bölmek için köprü başı ve ileri mevziler kazanmış Sevr'e giden yol aralanmıştır. Evvelâ Sevr'in hedefini bilmek gerekir. Birinci Dünya Savaşı sonunda istilacı güçler yurdumuzun çok devletli, çok milletli ve çok dilli bir ülke olmasını istiyordu. Sevr'in özü ise 145 ve 147. maddelerinin son fıkralarıdır. Bizim endişemiz odur ki; AB'ye taviz vermek için Sevr'in bu maddelerinin resmen kabul edilmiş ve fiili bölünme yolunun açılmış olmasıdır. Sevr'in malum maddeleri Madde 145'in son fırkası: "Herhangi bir Osmanlı tebasının özel hayatında ticaret veya mezheple ilgili muamelatında ve genel toplantılarında istediği dili serbestçe kullanmasına karşı herhangi bir sınırlama getirilemeyecektir." Madde 147'nin son fırkası. "Osmanlı Hükümetinin Türkiye'deki soy, din ve dil ile ilgili kavimlerin, etnik unsurların her biri için devletin denetimi altında öğretim işlerinde özerklik tanınacağı taahhüt edilir." AB'ye verilen tavizler 8 Kasım 2000 tarihli "Katılım Ortaklığı"ndaki siyasi öneriler Mondros Mütarekesinin 7. maddesi ile karşılaştırıldığında eş değerde olduğu açıkça görülür. Oysa Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 3. maddesinin birinci fıkrasında: "Türkiye, devleti ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir." ibaresi ile tek devlet, tek millet ve tek dil ilkesi esas alınmıştır. Bir hukukçu olarak da, AB'ye uyum yasalarının Anayasaya aykırı olduğu görüşündeyim. Doğruları gizlediler Bazı medya ve politikacılar gerçekleri söylemediler. Bu kişiler ve kuruluşlar AB'yi huzur, bolluk, refah, güven adası olarak gösterdiler. "Eyvah! AB üyeliğini kaçırırsak yok olacağız" yalanlarıyla taviz verilmesi için ortam hazırladılar. AB adeta silahsız olarak Türkiye'yi ekonomik ve siyasi olarak teslim aldı. Sizlere AB'nin çok sayıda üst düzey yetkililerisinin Türkiye'nin AB'ye tam üye olarak alınamayacağına dair itiraf ve beyanlarını defalarca arz ettim. Ancak daha önce yazmadığım Fransa Meclisi Dışişleri Komisyon Başkanı François Lancle'nin "Tarihi ve özellikleri dikkate alındığında Türkiye AB'ye hiçbir zaman giremez" itirafını da nakletmeden geçemeyeceğim. Fransa'nın çifte standardı Almanya'dan sonra AB'nin lokomotifi olan Fransa, ülkedeki mahalli dil ve şivelerin özgürlük kanununu 17 Temmuz 1999'da reddetti. Ayrıca cumhurbaşkanı anayasa da değişiklik teklifini reddederek: "Fransa Balkanlaşamaz. Mozaik olamaz. Fransızca Fransa'nın çimentosudur." dedi. Fransa Meclisi ise "Fransızca dilinin devletin dayandığı temel ilke olarak kabul edilmesi" kararını verdi. Bize bir sürü bahanelerle bütünlüğümüzü tehlikeye atan maddeleri diretenler acaba bunları kendi ülkelerinde uygulamaktan niçin bu kadar rahatsız oluyorlar? Bir de anlayamadığım Fransızca Fransa'nın temel taşı oluyor da Türkçe neden Türkiye'nin yapı taşı olmuyor?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.