Orta Doğu ve Balkan İncelemeleri Vakfı'na (OBİV) mensup emekli büyükelçi ve emekli generallerden oluşan "Dış Politika ve Savunma Araştırmalar Grubu'nun" hazırladığı "Son Terör Olayları" yazısını aktarmaya devam ediyorum: - Türkiye'nin Irak konusunda komşu ülkelerle iş birliğini ve dayanışmayı geliştirme politikasının isabetli olduğu açıktır. Ancak, bu komşulardan bazılarının daha evvel PKK terörünü destekledikleri, bu ülkelerle çıkarlarımızın her zaman örtüşmediği, bunların Irak üzerinde bizden daha fazla nüfuz kurmak istedikleri de unutulmamalıdır. Dolayısıyla, Türkiye'nin Irak politikasının çok dikkatli bir şekilde tasarlanması ve uygulanması gerçekçi ve akılcı olur. -Kamuoyunda bazı medya kuruluşlarının katkısı ile gerek tezkere öncesi gerek tezkerenin çıkmasını takip eden dönemde aşırı beklentiler meydana gelmiş bulunmaktadır. Bu beklentilerin zamanla hükümetin Irak politikasını hatta ABD ile ilişkileri ipotek altına alma tehlikesi mevcuttur. Bu itibarla yetkili makamlarımızın kamuoyu ve medyayı muntazaman aydınlatmalarının, bu çerçevede bugünkü şartlarda, 80'ler ve 90'larda olduğu gibi Kuzey Irak'a büyük kuvvetlerle ve uzun süreler için girmenin bir anlamının olmadığını, gerektiğinde sıcak takip vesair nedenlerle sivil halka zarar vermeden belli hedeflere yönelik uygun çapta operasyonların tabiatı ile yapılacağını, ancak askeri önlemlerin muhakkak surette siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel vs. tedbirlerle birlikte düşünülmesi gerektiğini anlatmalarında yarar görülmektedir. -Buna ilaveten, Türkiye içinde bölücü ve ayrımcı neticeler doğurabilecek gösterileri tetikleyebilecek beyan ve davranışlardan kaçınılmasının ve ülkenin birlik ve bütünlüğünün korunmasının öneminin kamuoyumuza devamlı suretle hatırlatılması da ihtiyatlı bir davranış olacaktır. -Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı DTP'nin kapatılması ve üyelerinin bir kısmının siyasetten men edilmesi isteğiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. DTP'nin PKK'nın bir uzantısı olduğu, terör örgütü ile ilişkilerini devam ettirdiği kuşkusuzdur. Ancak, DTP'nin kapatılmasının terörle mücadelede bir yarar sağlamayacağı aşikardır. 1980'den beri DTP çizgisinde 6 parti kapatılmış fakat siyasi taban yok edilememiştir. Son seçimlerde DTP'nin umud ettiğinden çok daha düşük oy aldığı, Doğu ve Güneydoğu halkının milli bir partiye oy vermeyi tercih ettiği görülmüştür. DTP'nin kapatılmasının bu eğilimi tersine çevirmesi ve tabanını radikalize etme tehlikesi mevcuttur. DTP'nin daha önceki etnik partilerden farklı olarak PKK'yı bir terör örgütü olarak tanımlaması ve onunla bağlarını koparması için AB süresi içinde baskı altında olduğu da unutulmamalıdır. Demokrasi yolu ile elde edilen kazançların demokrasi ile bağdaşmayan yollardan iptal edilmesinin fazla bir yarar sağlamayacağı hatırlanmalıdır. -Diğer önemli bir nokta da kitlelerin algılamalarını değiştirmeye çalışmaktır. Bu hususta 90'lı yıllara nazaran PKK aleyhine bir hayli yol alındığını, PKK'nın bölge halkı üzerindeki etkisinin büyük ölçüde azaldığını, kapatılan çarşı/ kepenk günlerinin geride kaldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu bağlamda işsizliği azaltacak tedbirlere, bölgeyi kalkındıracak bir ekonomik, sosyo-kültürel paketin de hazırlanıp uygulanmaya konması gerekmektedir. Keza bu bağlamda, Irak'a karşı alınacağı zaman zaman gündeme gelen ticari ve ekonomik kıstasların bölge halkımız üzerinde meydana getireceği ağır menfi etkilerin de göz önünde bulundurulması isabetli olacaktır. -Türk-Irak sınır çizgisinin takip ettiği güzergahın savunma yönünden bize yardımcı olmadığı aşikar olduğu kadar bu hudud çizgisinin bugünkü şartlarda değiştirilmesinin mümkün olmayacağı anlaşılmaktadır. Bu nedenle hududun kontrolünün elektronik sistemler de dahil olmak üzere genişliğine ve derinliğine güvenliği sağlayıcı entegre sistemlerle bütünleştirilmesi uygun olacaktır.