Yazımın başlığına bakarak hemen ürkmeyelim. 8 Ocak gecesi Savaş Ay'ın, A Takımı programı dikkate değerdi. Kanadalı bir misyonerin İstanbul'da bir iş yerinde (sözde) tedavi seansı altında genç bir kadının mikrofondan devamlı telkin ettiği sözlerden sadece birine inanan ya da acaba diyen İslam nimetinden mahrum olur ve ebedi cehenneme müstehak olur. Bu programın alt yazılarında defalarca "Türkiye misyonerlerin işgalinde" sözü İNŞALLAH bazı gafilleri uyandırmıştır. Rahşan Ecevit'in bile "Din elden gidiyor" görüşü ülkede korkunç bir gidişin feryadlarıdır. Misyonerler "seks ayinleri" vize, iş vaadi, dolar ve euro, (sözde) insani yardım dağıtarak her yolu denemektedirler. Amaç; İncil ve Hıristiyanlık propagandası yapan kitap ve broşürleri, dağıtmak Hıristiyan bir Türkiye meydana getirmektir. Neden Türkiye? Hıristiyan Batı ülkeleri ve bilhassa Avrupa artık Hıristiyanlığın kalesi değildir. Kiliseler boşalmıştır. Bazı ülke ve şehirlerde ateist sayısı, Hıristiyan sayısının üstündedir. Bu misyonerlerin hedefi Hıristiyanlığı yaymak ise, ilk önce kendi ülkelerindeki ateistleri yeniden Hıristiyan yapsınlar! Türkiye neden hedef ülkedir? Çünkü Hıristiyan Batı Sevr özlemi içindedir. Türk milletini bölmek ve Türk devletini yıkmak arzusu genlerinde yer etmiştir. Bu emellerine silah gücü ile erişemeyeceklerinin idraki içindedirler. Ayrıca Türk milletini bölmek ve Türk devletini yıkmak, onlara çok pahalıya mal olur. Bu riski göze alamazlar. Bu hedeflerine misyoner faaliyetleri ile Türk halkını Hıristiyanlaştırarak varmak onların bir numaralı milli politikasıdır. Ve ilk hedef 2020 yılına kadar 10 milyon Türk'ü Hıristiyanlaştırmak, Türkiye'de bir taban meydana getirmektir. Sonra Endonezya'nın Doğu Timor'un da olduğu gibi bağımsız bir devlet kurmaktır. Suçlu sadece misyonerler mi? Mikroplar her zaman vardır. Ama salgın hastalıklar ancak müsait ortamda ortaya çıkar ve felaketlere sebep olur. Maalesef geçmiş iktidarlar, anayasal bazı kuruluş ve üst düzey yöneticiler dış güçlerce aldatıldılar. Ülkenin bir yığın meselesi dururken; icraatlarıyla (istemeyerek de olsa) adeta misyonerlerin faaliyetleri için bir nevi ortam hazırladılar. Okullarda okutulan din dersleri ise yetersizdir. Adeta ruhsuzdur. Ve bir nevi tarih ve sosyal bilgilerden ibarettir. Ayrıca az da olsa bazı öğretmenler İslamiyete ters görüşlerini din derslerinde telkin etmektedirler. Başta Almanya olmak üzere Avrupa'daki Türklere hizmet maksadı adı altında misyonerlik faaliyeti yapanların tamamına yakını Hıristiyan olmuş Türklerdir. Ve bunlar Türkiye'den gelmektedirler. Ellerindeki İncil ve Hıristiyanlığa ait kitap ve broşürler de Türkiye basımlıdır. Resmi raporlara göre gayri resmi kilise ya da ibadet yeri (Hıristiyan, Yehova Şahitleri ve Bahailik) 69 adet gösterilmekte ise de, "kilise ev"lerle birlikte bu sayı yüzlercedir. Hatta binleri çoktan aşmıştır. Yine raporda Hıristiyan olanların sayısı 5 bin olarak ifade edilmekte ise de bu rakam gerçekte 40 bini geçmiştir. Bir an önce tedbir alınmalı 1979 yılında Yeşilay Cemiyetine genel sekreter olarak seçildim. 2004 sonlarına kadar Genel Başkanımız Selahattin Kaptanağası alkol ve uyuşturucuyla ilgili yüzlerce rapor ve 10'u aşkın kitap hazırladı. İlgililere gönderdi. Ancak yetkililerden şu klasik cevap geldi: "Alkolizm ve uyuşturucu alışkanlığı gençler için diğer ülkeler gibi ciddi ve büyük boyutlarda bir tehdit değildir." Bugün ise aynı makamlar alkol ve uyuşturucu felaketinin gençliği tehdit ettiğini itiraf etmektedirler. Misyoner faaliyetleri ciddiye alınmazsa ilerde ülkemizin milli ve toprak bütünlüğünü ciddi ölçüde tehdit eder duruma gelecektir!.. Asıl bundan ürkelim!..