Yağmalama ilk çağlardan günümüze devam eden bir hadisedir. Tarihte büyük yağmalar savaş sonrası vuku bulmuştur. Tabiî ki savaş olmadığı zamanlarda da yağmalama olmaktadır. Bu çirkin eylemin başlıca 3 özelliği: Ortada otorite yoktur. Olay münferit değil, kitleler halinde gerçekleşir. Otorite tesis olunca takibat yapılmaz ve yağmalananlar kapanın elinde kalır. Varsayalım bir an dünyanın herhangi bir köşesinde otorite kalksa ve yağma serbest dense mağazalar, caddeler ve kentler harabeye döner. Tek istisnası ise İslâm ahlakı ile şereflenmiş ve her nefesin (her işin) bir gün hesabının sorulacağına gerçek anlamda inanan ve Allahü teâlâ korkusu taşıyan bir toplulukta asla yağma olmaz. İslâm ahlakının hakim olmadığı her ülkede eşkıya güruhu, her fırsatta yağma ve talan için hazır bir şer güçtür. Tarihte yağma olayları, güçlünün mazluma uyguladığı bir zulüm olarak karşımıza çıkmıştır. Dünden bugüne yağma Tarihteki yağma hadiseleri elbette makaleye değil ciltlere bile sığmaz. Moğol, Çin, Rusya, Hun, Roma ve Got ordularının yağmaları meşhurdur. Romalı komutan Sezar, 700 bin eseri olan İskenderiye kütüphanesini ve akademisini yaktırdı. Yakılan eserler içinde o tarihte bilinmeyen alfabe ve dillerde yazılı eserler bile bulunuyordu. Roma, Kartacayı işgal ettiğinde Kartaca ile ilgili herşeyi yakıp yıktı. Kartaca'nın üzerini sabanla sürdürdü. Batı Gotlar (Vizigotlar) Alarik liderliğinde Roma'ya girdiğinde bütün Roma'yı yağmaladı. Alarik'e ağırlığınca altın ve gümüş verilmesi karşılığında Roma halkını katliamdan vazgeçti... Moğol başkenti civarında savaşlarda öldürülenlerin cesetlerinden (kemiklerden) yapılı tepeler bulunuyordu. Bu yoldan getirilen elçiler manzara karşısında korkuya kapılırdı. Ama ne var ki zulüm asla ve asla payidar olmaz. Bu zalimlerin hepsi yok olup gittiler. Dördüncü Haçlı Seferinde Latinler (Katolikler) İstanbul'u işgal edince; her tarafı yağma ettiler. Kiliseleri yaktılar. Patrikhaneyi bastılar. Ayasofya'nın içindeki sütunlar üzerindeki altın levhaları yağmaladılar. Tophane Bayırındaki (Galata) İstanbul Rasathanesi, o tarihte dünyanın bir numaralı rasathanesi idi. Meşhur Takiyeddin ve 15 ilim sahibi 1513-1575 arasında (62 yıl) çok önemli ilmi çalışmalar yaptılar. 1580'de maalesef yerlebir edildi. Moğol istilasında Dicle Nehri günlerce (en az 10 gün) el yazması eserlerin nehre atılması sebebiyle siyah aktı. 1878 yılında Dolmabahçe Sarayı yağma edildi. 31 Mart 1908'de Hareket Ordusu Yıldız Sarayını yağmaladı. Sıra Yıldız Sarayı Kütüphanesine geldi. O tarihte kütüphane müdürü Kalkandereli Sabri Bey kapı önüne yattı ve "beni öldürmeden geçemezsiniz" dedi. Hareket ordusunun yüzde 70'i Selânikli Yahudi ve Makedonyalı idi. Hemşehrilerinin direnişi ile Yıldız kütüphanesi kurtuldu. Cumhuriyet devrinde İstanbul Üniversitesine devredilen bu eserler deprem ve ihmal nedeniyle yok olmak üzeredir... 1258'de Hülagu, cami ve türbeleri ahır, binaları kışla yaptı. Bosna-Hersek'te Sırplar Batı'nın tuzağına düşerek Müslümanları katletti. Bosna kütüphanesini ve Osmanlının mirası olan cami, medrese ve köprüleri (Mostar dahil) yakıp yıktı. Asırlardır Anadolu'dan yağmalanan nadide eserler müzeler dolusudur. Ve son olarak Irak'ta yaşanan ve 250 milyar doları aşan tarihi eser yağmasını sizlere ayrıca arz edeceğim. Irak'ta insan gibi kültür katliamı da yapılmıştır. Medeniyetsiz ABD, medeniyeti yok etmiştir. ..... Not: Değerli arkadaşım Mahmut Çetin sahibi ve yazıişleri müdürü olduğu Biyografi Analiz dergisinin amaçlarını, şöyle açıklıyor: "Biyografi Analiz dergisi, iki yıllık www.biyografi.net tecrübemiz sırasında karşılaştığımız bir ihtiyaç üzerine yayın hayatına başlıyor. Dergimiz insanların sıradan biyografilerini yayınlamak amacında değildir. Kişilerin özgün vasıflarıyla tanınmalarını sağlamak amacındadır. Biyografi Analiz dergisini gazete bayilerinden alabilirsiniz. İrtibat telefonu: 0212 519 96 91"