Devamlılık Allahü teâlâya mahsustur. Yaratılan her şey, değişiklik içinde seyreder. Dünya hayatı fanidir. Bir anlık rüya gibidir. Bir nefes gibi kısa olan dünya hayatı, ahiretteki geleceğimizi tayin eder ki o âlem sonsuzdur. Akıllı kişi odur ki, dünya nimetlerinin ve hayatının geçici olduğunu bilerek ahirete hazırlanır. Kardeşim, arkadaşım ve dostum rahmetli Yalçın Özer bu sırra eren, İslâm büyüklerini aşk derecesinde seven ve onların yolunda gitmeye çalışan değerli bir insan idi. İlim, amel ve ihlası bir arada bulunduran; iman, akıl ve hayâ nimetine kavuşmuş örnek bir insandı. Son derece mütevazı idi, herkese yardım etmeyi şiar edinmişti ve en önemlisi daima gülerdi. Biliyor musunuz o, sıkıntılı anlarında bile gülerdi. Yalçın denince gözümde o tertemiz bir tebessüm beliriyor. Sizin de öyle değil mi? Gazeteci gibi gazeteciydi Yalçın kardeşimin yazıları gazetemizde kuruluşundan itibaren çıkmaya başladı. 1979-1997 arasında ise gazetemizde köşe yazarlığı, başyazar ve yöneticilik yaptı. Babıali'nin ne kadar ustası varsa tedrisinden geçti. Türkçeye hakim idi. En girift konuları güzelce harmanlar ve bulanık konulardan berrak yazılar çıkarırdı. Nitekim 1986 yılında Gazeteciler Cemiyeti tarafından "son 10 yılın en iyi gazetecisi" olarak seçildi. Güçlü kaleminin yanında, akıcı ve tesirli bir hitabeti vardı. Belki sesi davudi değildi ama samimiyeti iç titretirdi. Yalçın kardeşim yazarlık ve yöneticilikle öylesine hemhal oldu ki, ihtisas imtihanlarını hiç kovalamadı. Ancak bir tıp doktoru olarak da en son gelişmeleri takip eder, hastaları tarafından çok sevilirdi. Dostlarına bağlıydı, vefakârdı, zaman zaman onu unuttuğumuz oluyordu ama o bizi daima arardı. Kimseyle kavga etmedi, kimseye bulaşmadı. Temiz bir aile yaşantısı ile imrenilecek bir hayat yaşadı. Ömrünü insanlara hizmete adadı ve kendisini dua ile anacak geniş bir sever kitlesi bıraktı. Onlardan kaç tane kalmıştı ki? Ard arda çok kıymetli insanları kaybettik. Sağımızda solumuzda koca koca gedikler, gidenlerin yeri dolmuyor. Yalçın Özer, Babıali'nin olduğu kadar siyaset dünyasının da kaybıdır. Çünkü askerlik yaptığı Zincirbozan'da çok usta tanıdı. Onlarla dertlerini ve sırlarını paylaştı, ancak "yazma" denilenleri asla yazmadı. Onun bir özelliği de kendine emanet edilen sırları özenle saklamasıydı. Gazetemizdeki son yazısı kısa ama veciz olmuştu. Özetle "ALLAHAISMARLADIK" demişti ama biz ona bir türlü "güle güle" diyememiştik. Sanki bir gün masasına oturuverecek, yazılarına başlayıverecekti. Bıraktığına inanamamıştık ki... Allahü teâlânın rahmeti, Sevgili ve Şerefli Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) şefaati üzerine olsun. Nur içinde yat gülyüzlü çocuk. Seni çok özleyeceğiz.