Yaratılmışların en üstünü

A -
A +
Sevgili ve şerefli Peygamber Efendimizi (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) gerçek anlamda methetmek mümkün değildir. Ancak O'nun güzeller güzeli ahlâk ve faziletinden bahsederek yazı ve konuşmalar ziynetlenir ve değerlenir. O'nu ALLAHü teâlâ (celle celâlühü) methetmiştir. "Mahbub-i Rabbül âlemindir" Yani ALLAHü teâlânın sevgilisidir. Herşeyin en iyisi, en güzeli sevgiliye verilir. Bunun içindir ki Nûn Suresi dördüncü âyetinde meâlen (Elbette sen, en büyük, en yüksek olarak yaratıldın) buyruldu.Yasin Suresinin üçüncü âyetinde meâllen (Elbette Sen, Peygamberlerimden birisin ve doğru yoldasın) buyruldu. En'âm sûresi, yüzelli üçüncü âyetinde meâlen (onlara söyle: Benim gittiğim yol, doğru yoldur. Bu yoldan yürüyünüz, başka dinlere, nefislerinize uymayınız.Doğru yoldan ayrılmayınız!) buyruldu.
Bir İslâm aliminin şu sözü meşhurdur. "Dünya bir ceviz kabuğu içine, deryalar da bir bardak içine sığdırabileceği düşünülebilir. Ama âlemlere rahmet olarak gönderilen hak ve son Peygamber hazreti MUHAMMED'i(Sallallahü tealâ aleyhi ve sellem) yazı ve sözle gerçek anlamda anlatmak düşünülemez."
Seyyid Abdülhakim-i Arvasi hazretleri buyurdular ki: "Her peygamber, kendi zamanında, kendi makamında, kendi kaviminin hepsinden her bakımdan üstündür. Muhammed (aleyhisselam) ise, her zamanda, her memlekette, yani dünya yaratıldığı günden, kıyamet kopuncaya kadar, gelmiş, gelecek, bütün varlıklardan, her bakımdan en üstünüdür.Hiç kimse, hiçbir bakımdan O'nun üstünde değildir. Bu güç bir şey değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, O'nu böyle yaratmıştır. Hiçbir insanın O'nu methedecek gücü yoktur. Hiçbir insanın O'nu tenkid edecek iktidarı yoktur."
İbadet edilmeye hakkı olan, tapınılmaya lâyık olan ALLAH teâlâ ayni zamanda sevilmeye lâyıktır. İslâm alimleri, insanın birşeyin güzelini, kendisine ihsan da bulunanı menfaat gereği sevdiğini ifade etmektedirler. Sonsuz güzellikler ve ihsanların sahibi ise Rabbimizdir. Ama O'nu sevmek ancak ve ancak "Habibi"ni sevmekle mümkündür. Peygamber efendimizi (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem)i sevmek ise O'nun ehl-i beytini, eshab-ı kirâmım, ümmetini, varislerini, getirdiği islâm dinini velhasıl O'nun sevdiği herşeyi sevmekle olur.
Allahü teâlânın habibi, sevgilisi, yaratılmış bütün insanların, mahlukatın her bakımdan en üstünü, en güzeli, en şereflisi, Allahü teâlânın medhettiği ve bütün insanlara ve cinne peygamber olarak seçip gönderdiği, son ve en üstün peygamber. O'nu sevmenin bütün mahlukat üzerine farz olduğu Habib-i hûda. Alemlere rahmet olarak gönderilen, her şeyin onun hürmetine yaratıldığı, Mübarek ismi, pekçok kere ve tekrar tekrar Allahü teâlâ tarafından medhedilen Sevgili ve Şerefli Peygamberimiz Muhammed Mustafa ( Sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem )'i canımızdan, malımızdan, çocuklarımızdan velhasıl herşeyden çok sevmemiz, O'nun yolunda canımızı feda etmemiz Alemlerin Rabbi olan Allahü teâlânın emridir.
Sevgili ve Şerefli peygamberimiz Muhammed Mustafa ( sallallahu teâlâ aleyhi vesellem ) bir hadis-i şeriflerinde "BİR KİMSE, BENİ KENDİ NEFSİNDEN VE EHLİNDEN VE BÜTÜN İNSANLARDAN DAHA ÇOK SEVMEDİKÇE, BANA İMAN (KAMİL İMAN) ETMİŞ OLMAZ" buyurdu.
Bize Rabbimizi tanıtan, Doğru yolu gösteren, ebedi seadet müjdesini veren O'dur.
Her Mü'minin, Resulullahı çok sevmesi lazımdır. Onu çok seven, Onu çok anar, çok söyler, çok över. Deyleminin bildirdiği ve ( Künûz-üd dekâık ) da yazılı hadis-i şerifde "Birşeyi çok seven, onu çok anar" buyruldu. Resulullahı çok sevmenin lazım ve farz olduğunu bütün islâm alimleri kitablarında uzun yazmışlardır.
Allahü teâlâ, bütün peygamberlerine ismi ile hitâb ettiği hâlde, O'na; "Habibim" diye iltifat etmiştir. Ayet-i kerimede meâlen; "Seni âlemlere rahmet olarak gönderdik" (Enbiyâ Sûresi :107) ve bir hadis-i kudside de; "Sen olmasaydın, sen olmasaydın, mahlûkâtı yaratmazdım" buyurdu.
Dünya ve ahırette sonsuz seadete kavuşmak ve bugün Müslümanların (çoğunun) bu zelil durumdan kurtulması, O'nun güzel ahlâkı ile şereflenip İslâmiyeti yaşamakla mümkündür. Misyoner faaliyetlerine maruz kalan orta Asya, Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu ve Afrika ve diğer bölgelerdeki Müslümanlara dinlerini öğretmek, onlara maddi ve manevi destek vermek hepimizin vazifesidir. Peygamber Efendimiz (sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem) Ehl-i Beytine, Eshabına ve ümmetine çok düşkündür. O'nun sevgisini kazanmak bunlara sevgi ve ilgi ile doğru orantılıdır. Hadis-i Şerifte buyruldu
ki:"Sırat köprüsünden ayakları kaymadan geçenler, Ehl-i Beytimi ve Eshâbımı çok sevenlerdir" "İslâmın esası Bana ve Ehl-i Beytime sevgidir" "İmanın temeli ve en kuvvetli alameti, ALLAH dostlarını sevmek ve O'nun düşmanlarına düşmanlık etmektir."
Allahü teâlâ hiç bir şeyi yaratmadan, yani her şeyden önce, sevgili peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın mübarek nurunu yarattı. Tefsir ve hadis alimlerimizden çoğu bildirdiler ki; " Cenâb-ı Hak, kendi nurundan latif ve büyük bir cevher yaratıp ondan bütün kainatı sıra ile vücuda getirdi. Bu cevhere Nûr-ı Muhammedi denir. Bütün ruh ve cisimlerin başlangıcı ve menşei bu cevherdir."
Eshab-ı Kiramdan Cabir bin Abdullah, bir gün; "Ya Resulallah! Allahü tealanın her şeyden evvel yarattığı şey nedir?" diye sorunca ; " Her şeyden evvel senin Peygamberinin yani benim nurumu kendi nurundan yarattı. O zaman; levh, kalem, Cennet, Cehennem, melek, semâ , arz , güneş , ay, insan ve cinler yoktu" buyurdu.
Her ne varsa Allah sevgisinden başka
hepsi cana zehrdir şeker dahi olsa.
Allahü teâlâyı sevmek ve O'nun sevdiklerini sevmek, sevmediklerini düşman bilmek imanın temeli ve en kuvvetli alametidir. Allahü teâlânın sevdiklerini sevmek bize farz kılınmıştır. Bu emri ilahidir. Allahü teâlânın En çok sevdiği ve bütün mahlukatın kendisini canından, malından, çocuklarından daha çok sevmesini emr ettiği en üstün insan Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafadır ( Sallalahu teâlâ aleyhi ve sellem). O'nu sevenler kurtuldu ebedi seadete kavuştu, O'na düşmanlık edenler ise ebedi felakete duçar oldu.
Sevmek, elbetteki lafla olmaz. "Seviyorum" demekle sevgi olmaz.
Sevmek yaşamakla, O'nun emirlerini dinlemekle ve onun sevdiklerini sevmek,
düşmanlarını düşman bilmekle olur.Cenâb-ı Hak, hepimizi dünya ve
ahıretin efendisi ve bütün insanların her bakımdan en yükseği ve en iyisi olan, Muhammed Mustafâya "sallallahü aleyhi ve sellem" tabi olmak ve O'na aşık olmak seadetiyle şereflendirsin. Çünki Cenâb-ı Hak, O'na tabi olmağı, O'na uymağı çok sever.O'na uymanın ufak bir zerresi , bütün dünya lezzetlerinden ve bütün ahıret nimetlerinden daha üstündür. Hakiki üstünlük, O'nun şeriatine uymak ve O'na aşık olmaktır.
O'na tabi olmak ve O'nu sevmek, O'nun gitdiği yolda yürümektir. O'nun yolu, Kur'an-ı Kerimin gösterdiği yoldur. Bu yola ( Din-i İslâm) denir. O'na uymak için, önce iman etmek, sonra Müslümanlığı iyice öğrenmek, sonra farzları eda edip haramlardan kaçınmak, daha sonra, sünnetleri yapıp mekruhlardan kaçınmak lazımdır. Bunlardan sonra, mubahlarda da O'na uymağa çalışmalıdır...
NOT:  Sevgili ve şerefli  peygamber Efendimizi her gün hatta her an hatırlayıp anmalıdır. O'nun sevgisini bir güne, bir haftaya sığdırmak uygun değildir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.