Zarftan çığlık çıktı!

A -
A +

Masamın üzerinde yüzlerce zarf. Açıyorum, açıyorum, açıyorum. Aşağı yukarı hepsinde benzer mesajlar: "Sayın Özfatura 2003 yılının mutluluk ve huzur getirmesini diler..." Tam bu sırada elime bir Çeçen annenin mektubu geçiyor. Okuyorum ve bir hoş oluyorum. Nasıl mı, şöyle: "Yılbaşı diyorsunuz, bilmem kaçıncı yıla girerken, dünyanın dört bir yanından canlı olarak yayınlanan eğlenceler tertip ettiniz. Liderleriniz uzun uzun yeni yılın insanlığa barış, hoşgörü, mutluluk getirmesi için dilekte bulundu. O akşam gecenizin tadı bozulmasın diye televizyonlarda zaten çok az ve çarpıtarak yayınladığınız vahşet görüntülerini de yayından kaldırdınız. Yüzünüzü gökyüzündeki havai fişeklere çevirdiniz, bizim gökyüzümüze yağan bombaları görmediniz. Ateş yağmurları size eğlence, bize ölüm getirdi. O gece eşinize, dostunuza, oğlunuza, kızınıza hediyeler aldınız. İçtikçe gevşediniz içtikçe gevşediniz, insanlıktan, hümanizmden dem vurdunuz? Ama yavrularının kanlı cesetlerini kucaklayan anaların çığlıklarını duymadınız bile. En son ne zaman sarıldınız çocuklarınıza bilmiyorum. Bu benim son defa sarılışım evladıma. Daha doğru dürüst oyun bile oynayamadan ayrıldı dünyadan... Sönmüyor içimdeki yangın, dinmiyor yüreğimin acısı... Sahi, hiç karla karışık mermi yağdı mı üzerinize, soluduğunuz havanın kimyasal silahlarla kirletildiğinden endişelendiniz mi hiç, bir kez olsun ayağınızın altında mayın, içtiğiniz suda zehir olabileceğini düşündünüz mü? Hem kolu, bacağı kopmuş bir Çeçen gördünüz mü yakından. Ya da bomba yağarken bir çocuğun gözlerine baktınız mı hiç? Siz havai fişekler savuruken, dans edip, şişe açarken; bir millet yok ediliyor yanıbaşınızda. Benim çocuğum ceset şimdi. Alın size armağan ediyorum yavrumu. Olmayan vicdanlarınıza bir bıçak gibi saplıyorum. Savaşların hiç birini çocuklar çıkarmadı ama acının büyüğünü çocuklar yaşadı. Annelere mi? Gözyaşı kaldı. Beni anneler anlar. Siz onlara gösterin göz pınarlarımın kuruduğu resmi. Armağan ediyorum yeni yıl hediyesi olarak medeni dünyaya, ölümün çok uzağında olması gereken günahsız yavrumun ölüsünü. Bu kaskatı bedene düne kadar gözüm gibi bakar, üstüne titrerdim. Meğer üzerine planlar yaptığınız bilmem kaçıncı bin yılda, ona yer yokmuş bu dünyada. Bilmiyorum dünyanın bir çok yerinde ölen, acı çeken, ağlayan çocukları, anneleri düşünemeyeceksiniz... Doğan her gün, hayata yeni bir başlangıç, batan güneş ise ölümün habercisidir savaşı yaşayanlara. Bunu bilemezsiniz siz. Zalimler en çok geceleri ölüm kusar üzerimize. Siz yeni yıl gecesi kahkahalar atarken eğlence yerlerinde, planlar yaparken sıcak evinizde geleceğe dair; ben tevekkülle oğlumun kaybolan sıcaklığını arayacağım soğuk sığınaklarda. Ne duruyorsunuz açın sesini müziğin. Eğlenin, coşun, yiyin, için. Masumlar ölmüş, ne işiniz olur sizin? İnançsızların, vicdansızların, zalimlerin yanında, tepki vermeyen, dualarını bile bizden esirgeyen iman sahiplerine de armağan olsun yavrumuzun cansız bedeni. İsterseniz tıkayın kulaklarınızı, duymayın feryadımı, kapatın gözlerinizi, çevirin başınızı görmeyin kaskatı kesilmiş evladımı. Sizlerin de kaskatı olmuş vicdanına bir hançer gibi saplıyorum onu. Yüreğiniz yetiyor mu bakmaya minik yavruma. Kalbiniz taşıyabilecek mi söylediklerimi. Rahat oturabilecek misiniz sıcak yuvanızda. Rahat sevebilecek misiniz evlatlarınızı. Bir sığınak bulun, kendinize duvarları zulümle örülmüş. Girin ve saklanın. Kendinizden saklanın! Ne kadar kaçarsanız kaçın kurtulamayacaksınız. Unutmayın bebeğimin cansız bedeni sağanak olacak. Kirli gecelerinize yağacak..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.