Hazreti Yusuf, Kenan ilinden buğday almak için gelen on kişilik bir grubu gördüğü vakit gözlerine inanamadı. Evet, bunlar kendi kardeşleriydi. İçlerinde sadece Bünyamin yoktu. Aralarında şu konuşma geçti: "Ne istiyorsunuz?" "Buğday istemeye geldik." "Hangi beldenin insanlarısınız?" "Kenan ilinden geliyoruz." " Orası Mısır'a çok uzak değil midir?" "Öyledir efendim. Ancak araya açlık girdiği zaman uzaklar yakın oluyor." " Yurdunuzu ne hâlde bıraktınız?" "Kıtlıktan başka bir şey yoktur. Sadece kurak hava, sadece aç insanlar vardı. Sizin, gelenleri boş çevirmediğinizi duyduk, ümitle geldik. Lütfen bizi eli boş çevirmeyin. İhtiyar bir babanın on evlâdıyız. Babamızın ismi Yakûb'dur. Beldemizde kıtlık var. Mısır'dan başka yerde buğday bulunmadığını ve senin iyi bir kimse olduğunu duyan babamız, bizi gönderdi." Kardeşleri Hazreti Yusuf'u tanımamışlardı. Zira Yusuf aleyhisselâm makamında heybetli olduğundan, huzuruna gelenler mübarek yüzüne bakamazlardı. Bir de Hazreti Yusuf bir devletin başında bulunmakta idi. Onlar, Yusuf aleyhisselâmdan ayrıldıktan sonra hiç haber alamamışlar, hatta onun, böyle bir devlete kavuşacağını hatırlarından bile geçirmemişlerdi. Ayrıca, Yusuf aleyhisselâm daha çocuk iken ayrılmıştı. Şimdi ise yüzü, boyu ve şekli de değişmişti. Yusuf aleyhisselâm ise onları hemen tanımıştı. Zira onlar hiç değişmemişti. Hazreti Yusuf kardeşleri için sofra serdirdi. Çeşitli ikramlarda bulundu. Kardeşleri ziyadesi ile memnundu. Daha sonra Hazreti Yusuf'un emriyle develer getirildi. Hizmetçiler çuvalları doldurmaya başladılar. Biraz sonra Hazreti Yusuf kardeşlerine sordu: - Siz on kişisiniz. Hâlbuki deve sayısı onbir. Hani bu bir devenin sahibi? - Efendim, şu anda biz onbir kardeşiz. Memlekette kalan bir kardeşimiz daha vardır. Ancak babamız onu yanından pek ayırmak istemiyor? - Babanız neden onu yanından ayırmak istemiyor? - Babamızın, o küçük kardeşimizin annesinden bir oğlu daha vardı. Adı Yusuf olan o oğlunu çok severdi. Kırda telef oldu. Onun üzüntüsünden dolayı babamız, ismi Bünyamin olan küçük kardeşimizi yanından hiç ayırmaz. Yusuf'a çok üzüldüğünden dolayı gözleri de görmez oldu. Bir ev yaptırdı. Yusuf'a olan üzüntüsü sebebiyle o eve Beyt-ül-ahzân dedi. Her gün o eve girer, Yusuf diye ağlar. Babamız bütün bu üzüntülerini bu kardeşimizle teskin eder. Yusuf aleyhisselâm, âdeti olduğu üzere şahıs başına bir deve yükünden fazla buğday vermezdi. Onlara da birer deve yükü verip paralarını aldı. Ayrıca Bünyamin için de bir deve yükü verdi...