Hicretin üçüncü senesinde, Resûl aleyhisselâm, "Katfân" gazvesinde, bir ağaç dibinde yalnız yatarken, Da'sûr isminde bir pehlivan kâfir, elinde kılıçla gelip, seni benden kim kurtarır dedi. Resûlullah, "Allah kurtarır" dedikte, Cebrâil ismindeki melek, insan şeklinde görünüp, kâfirin göğsüne vurdu. Yıkılıp kılıç elinden düştü. Resûl aleyhisselâm, kılıcı eline alıp, "Seni benden kim kurtarır?" dedi. Beni kurtaracak, senden daha hayırlı kimse yoktur diye yalvardı. Af buyurup, serbest bıraktı. İmana gelip, çok kimselerin de imana gelmesine sebep oldu. Allahü teâlâ, Habîbini belâlardan korurdu. Ebû Cehil, Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" en büyük düşmanı idi. Büyük bir taşı mübârek başına vurmak için kaldırdıkta, Resûlullahın iki omuzunda birer yılan görerek taş elinden düşdü ve kaçtı. Hicretin dokuzuncu senesinde uzaklardan akın akın gelip iman ediyorlardı. Âmir ile Erbed isminde iki kâfir, gelenler arasına katılıp, Âmir Resûlullaha imana geldiklerini söylerken, Erbed arkaya geçip kılıcını kınından çıkarmak istedi. Eli tutmaz oldu. Âmir, karşıdan, ne duruyorsun diye işâret edince, Resûl aleyhisselâm, "Allahü teâlâ, ikinizin zararından beni korudu" buyurdu. Oradan ayrıldıklarında, Âmir Erbede, niçin sözünde durmadın dedi. O da, ne yapayım ki, kaç kere kılıcı çekmek istedim. Hep seni ikimizin arasında gördüm, dedi. Birkaç gün sonra hava açıkken ansızın bulutlar kapladı. Erbede yıldırım düşerek devesi ile birlikte öldü. Resûl aleyhisselâm, birgün abdest alıp, mestlerinden birini giyip, ikincisine elini uzatırken, bir kuş geldi. Bu mesti kapıp havada silkti. İçinden bir yılan düştü. Sonra kuş mesti yere bıraktı. Bugünden sonra, ayakkabı giyerken, önce silkelemek sünnet oldu. Resûl aleyhisselâm gazâlarda ve çöllerde, kendini muhâfaza için Eshâbından bekçiler ayırmıştı. Mâide sûresindeki, "Allah seni insanların zararından korur" meâlindeki 67. âyet-i kerîme gelince, bundan vazgeçdi. Düşmânlar arasında yalnız dolaşır, yalnız yatar, hiç korkmazdı. Enes bin Mâlik hazretlerinde, Resûlullahın bir mendili vardı. Bununla mübârek yüzünü silmişti. Enes, bununla yüzünü siler, kirlendiği zaman, ateşe bırakırdı. Kirler yanıp, mendil yanmaz, tertemiz olurdu. Bir kuyunun suyunu kova içinden içip kalanını kuyuya döktüler. Kuyudan her zaman misk kokusu çıkardı.