"Acaba bunlar deli midirler?"

A -
A +

Zamanımız insanının maneviyattan ne kadar uzak olduğunu anlatmak için mübarek bir zat talebelerine sık sık şunu söylermiş: "Eshab-ı kiram, bizleri görseydi bunlar acaba Müslüman mıdır? sorusunu sorarlardı. Sizler de onları görseydiniz bunlar acaba deli midirler?" derdiniz. Günümüz insanının yaşayışı ortada. Bunlardan örnek vermeye lüzum yok. Bizim görme imkanımız olsaydı "Bunlar deli midirler?" sorusunun hatırlatacağı o mübarek insanlardan örnek vermek istiyorum: Bunlardan biri Said bin Âmir hazretleridir. Yermük savaşından sonra Abbas bin Ganem'den boşalan Humus valiliğine tayin edildi. Vali olmayı pek istemiyordu, ancak hazret-i Ömer'in emrine itaat ederek Humus'a geldi. Valiliği zamanında çok dikkatli ve âdil hareket eden hazret-i Said, son derece zâhid ve fakir bir hayat yaşadı. Hazret-i Ömer, Şam'a teşrif ettiği zaman ordan Humus'a geçti. Humus'ta fakirlerin bir listesinin çıkarılmasını isteyen hazret-i Ömer, fakirlerin içerisinde Said bin Âmir hazretlerinin de ismini görünce çok şaşırdı. Listeyi hazırlayanlara, "Said bin Âmir'i niçin listeye yazdınız?" diye sordu. Kendisine şöyle cevap verdiler: "Valimiz fakirdir, devamlı "Rüşvet alan da veren de Cehennemdedir." hadîs-i şerîfini okur ve en küçük bir hediyeyi dahi kabûl etmez. Maaşını da fakirlere dağıtır." Hazret-i Ömer, Said bin Âmir'e bin dirhem para verdi. Hazret-i Said, bin dirhem ile hanımına geldi ve: "Hazret-i Ömer bize şu gördüğün bin dirhemi verdi" dedi. Hanımı çok sevindi. "Ondan bir miktar parayla yiyecek alıp, kalanını saklayalım, ileride lâzım olur, dedi. Said hazretleri hanımına: "Ben bundan çok daha iyisini sana söyleyeyim mi? Biz bu malı çok iyi bir şekilde kullanacak, işletecek bir kimseye ortaklığa verelim, dedi. Hanımı,"Peki öyle olsun" diyerek razı oldu. Said bin Âmir hazretleri bu paranın bir kısmıyla iki köle satın alıp azad ederek hürriyetine kavuşturdu. Geri kalanını da yiyecek, giyecek alıp Humus'taki fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine dağıttı. Kendine bu paradan çok az bir şey kaldı. Bir müddet sonra hanımı kendisine: "Malı ortaklığa verdiğin adamdan paranın kârını al ve onunla şunları şunları satın al, dedi. Said hazretleri sustu. Döndüğü zaman istedikleri şey olmayınca hanımı isteklerini tekrarladı. Said hazretleri yine sustu. Birgün sonra hanımı halleri ve sözleri ile hazret-i Said'i çok üzdü. Said hazretleri ertesi gün eve hiç uğramadı. Akrabalarından birisi hanımına gelerek: "Sana ne oluyor ki kocana eziyet ediyorsun. O malının tamamını tasadduk etti, dağıttı" dedi. Kadın üzüldü ve ağladı. Sonra Said hazretleri geldi ve şöyle buyurdu: "En iyi kâr, en iyi yatırım Allah rızası için dağıtılandır. Allahü teâlânın râzı olduğu birşey, dünya ve dünyanın içindeki her şeyden daha kıymetlidir. Eğer Allahü teâlânın râzı olduğu iyilik, hayırlardan birisi gökyüzüne lamba, gibi asılsaydı, onun nuru, yeryüzünü aydınlatır ve onun parlaklığı yanında güneş sönük kalırdı. İşte seni bu iyilikler için terkeder, senden ayrılırım. Fakat senin için bu hayırları ve iyilikleri terkedemem. Her hal üzere hayır ve hasenat yaparım. Fakirlik ve sıkıntı içinde olduğu halde parayı niçin kendisine harcamadığını soranlara şu hadîs-i şerîfi naklederdi: "Ümmetimin fakirleri zenginlerinden beşyüz sene önce Cennete girerler. Zenginlerden biri kendini onların arasına atar ve Cennete girmek ister. Melek onun elini tutar, fakirler arasından çıkarır ve, "Bekle, henüz senin Cennete girme zamanın gelmedi." der. Beşyüz sene onu kıyâmetin kızgın sıcağında hesap yerinde tutarlar: Malının hesâbını verir, sonra Cennete girer."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.