Adalet ayakta kalma sebebi

A -
A +

Bugün bazı güçlü devletler, adaleti bir tarafa bırakıp; ben ne dersem o olacak, çünkü güç bende, anlayışı ile yaklaşıyor olaylara. Bir devleti, bir milleti ayakta tutan adalettir. Gerçek adalet karşısında çobanla devlet başkanı eşit olur. Bu yoksa devlet ne kadar güçlü olursa olsun yıkılmaya, yok olmaya mahkumdur. Adaletsiz güç, insanlık için büyük tehlikedir. Fakat güç, adaletin kontrolünde ise insanlık için büyük bir nimettir. Dünya tarihinde böyle kontrollü güç, çok az zamanlarda görülmüştür. Bu az bulunan örneklerden biri Osmanlı devletidir. En güçlü zamanlarında bile adaletten ayrılmamıştır. Bunun için de asırlarca hüküm sürmüştür. Fakat son zamanlarında Osmanlıda Batı'nın desteği ile adaletten uzak İttihat Terakki zihniyeti hakim olunca bu iki unsur tartışılır hale gelmiştir. Bunun için de Osmanlı mevcudiyetini devam ettirememiştir. Kendisine bağlı olan milletler tek tek kopmaya başlamıştır. Bununla ilgili ibretli bir anekdot aktarmak istiyorum: Osmanlıların son devirlerinde, Arap ülkelerinin İngilizlerle işbirliği yapıp Osmanlıyı arkadan vurdukları bir zamanda, Arabistan cephesi subayı Dr.Hayri Bey, harbin sonlarına doğru bir Arap aşireti tarafından seyyar hastanesiyle birlikte esir edilmişti. Aşiret reisi doktora sordu, "Niçin böyle nefretle bakıyorsun?" "Çünkü siz, bizi arkadan vurdunuz! İngilizlerle birleştiniz!" Aşiret reisi dakikalarca sustu. Nihayet kolay unutulamayacak bir sesle, tane tane konuşmaya başladı: "Doktor bey.. Biz Arabız ve Müslümanız elhamdülillâh... Osmanlı Devleti de Müslümandır. Dedelerimiz asırlarca bu din kardeşliği için Araplıklarını hatırlamadılar. Osmanlılardan ayrılsalar dinlerini mi kaybederlerdi? Elbette hayır. Hallerinden memnundular ve ondan hatırlamadılar. Fakat hatırlamamak vazgeçmek değildir doktor bey. Dediğim gibi onlar memnundular. Çünkü Osmanlılar âdildi ve kuvvetliydi. Adalet ve kuvvet! Bunların ikisi bir arada olunca mesele kalmaz. Bir başka ırkı veya kavmi elde tutabilmek için bunlar lâzımdır. Hem de tam olarak olması lâzımdır. Osmanlı Devleti ise uzun zamandır ne âdil, ne de kuvvetli. İttihatçıların, Cemal Paşaların yaptığı zulümler ortada. Sığınacak bir yer aradık, İngilizler, refah vâdettiler. Onlara kandık. Siz şimdi bize hain, hem de din haini gözüyle bakıyorsunuz. Allah adına yemin ederim ki, biz hain değiliz, biz yaşamak, ayakta kalmak için böyle yaptık." Nimetin kıymeti bilinmezse nimet elden gider; bu genel kural. Osmanlının çöküşünde kabahati hep dışarıda aramak yanlış olur. Halk son zamanlarda sahip olduğu nimetin kıymetini bilmedi. Cenab-ı Hak da nimeti ondan aldı. Mekke'de bir küçük mescidde bundan birkaç yıl evvel bir cum'a hutbesinde okuduğu Arap bir hatîbin şu ifâdeleri ne kadar mânidardır: "Ey mü'minler! Bir milletin, Allah yolunda olduğu, O'nun emirlerine sıkı sıkıya bağlı bulunduğu, Kur'ân-ı kerimin muhtevâsındaki ahlâk ve insaniyyetin canlı bir timsâlini gerçekleştirdiği ve i'lâ-yı kelimetullâh yolunda yürüdüğü zaman nasıl azîz olduğunu ve bunun aksine bir yolda yürüdüğü zaman da nasıl zelîl bir hâle düştüğünü anlamak isteyenler, bir muazzam Osmanlıya, bir de onun bugünkü nesline baksınlar! Onlar, Allah yolunda yürüdükleri zaman buraya vâliler, kumandanlar, paşalar ve idâreciler gönderiyorlardı. Şimdi ise eli kazma-kürekli işçiler gönderiyorlar!..." Bu gerçeği müşâhede eden Edmondo de Amicis de şunları söyler: "Şimdiki Türkler, ecdâdının değerinde değildir. Zîrâ bugünküler, bizim teknik ve teknolojimizin yerine yaşayışımızı, nefsânî rahatlık sebeplerimizi, ayıplarımızı, kötülüklerimizi benimsemiştir. Bunun için Osmanlı Türk seciyesinin bütün iyi taraflarını kaybettikleri de bir gerçektir. Onların, Batıdan hâsıl ettikleri şeyler; inançsız, para düşkünü, her türlü dînî, millî ananelerin düşmanı ve kötü rûhlu insanlar ile atalarının pabuçları dahî olmayacak kadar ahlâksız bir gürûhu taklitten ibarettir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.