Adalet, herkes için olursa bir mana ifade eder...

A -
A +

Adaleti ile meşhur Nûşirevân devrinde, Biset'e yakın, yani Resulullahın peygamberliğini ilanına yakın bir zamanda Arabistan'dan iki at tüccarı İran'a at satmaya giderler. Sâsânî Devleti, o zamanın en gelişmiş devletiydi. Bizans İmparatorluğundan daha ileriydi. Bizans'ın çok toprağı vardı. Ama Sâsânî Devleti medeniyette çok daha ilerideydi. Sanatta, medeniyette daha yüksekti. Şehrin girişinde eşkıyâlar önlerini kesip, bunların atlarını, paralarını, neleri varsa hepsini alırlar. "Etmeyin, eylemeyin, biz yabancıyız" dedilerse de dinlemeyip alıp giderler. Bu olaya şahit olanlar derler ki: - Bunların başı pâdişâhımız Nûşirevân'ın oğludur. Adamları ile yol keser, yabancı tüccarların böyle mallarını çalar götürürler. HÜKÜMDARIN OĞLU DA İŞİN İÇİNDE Çaresiz halde şehre giderler; perişan durumdadırlar. "Kimi kime şikâyet edeceğiz, hiç değilse geceyi geçirip dönelim" derler. Şehirde bir hana yerleşirler. Hancı bunları çok üzüntülü görüp sebebini sorar. Bunlar da başlarına geleni bir bir anlatırlar. Hancı der ki: - Evet bu Nûşirevân'ın oğlu. Şehre gelen yabancı tüccarların malını çalar. Nedendir bilinmez, kimse bir şey diyemiyor. Babasından korkuyorlar. Biz onun elinden illallah ettik. - Peki şimdi biz ne yapalım? Bu kadar eziyet çektik, bu kadar uzun yoldan buraya geldik. - Haftada bir gün Nûşirevân şikâyet dinler. Siz bekleyin, şikâyet gününde kendisine anlatın. Hükümdar çok âdildir. Mutlaka sizin zararınızı karşılar. Çekinmeden anlatın. Zarar verir diye korkmayın! "Peki" derler ve o günü beklerler. O gün Nûşirevân dertlileri dinlemeye başlar. Sıra bunlara gelir. Nûşirevân'ın yanında bir tercüman vardır. Tercümana anlatırlar. Tercüman Nûşirevân'a nakleder. Sonunda, Nûşirevân hükmünü verir: - Çok üzüldüm, çok özür dilerim. Ne kadarsa zararınız derhal tazmin edeyim. Suçluları en kısa zamanda bulup cezâlarını vereceğim. Bunlar sevinirler tabii. Hiç değilse zararımızı ödüyorlar diye. Zararları hakikaten tazmin edilir. Gelirler hana. Hancı, "Ne oldu" diye sorar. Olanları anlatırlar. Hancı der ki: - Olur mu? Hem oğlu eşkıyâlık yapsın, hem de parayı ödemekle kurtarsın. Olacak iş mi? Tercümanın, oğlunun yaptığını söylediğini zannetmiyorum. Hancı sözlerine devam eder: - İki gün sonra tekrar mezâlim divanı var, tekrar çıkın. Oğlunun yaptığını söyleyin. Biz de kurtulalım bu belâdan. Tekrar çıkarlar. "Hayırdır" der Nûşirevân. Bu sefer o hancı da yanlarındadır. Hancı der ki: - Pâdişâhım, bunların yolunu kesip atlarını alan sizin oğlunuzmuş. Onu size tercüman yanlış tercüme etmiş. Bunun üzerine Pâdişâh şöyle cevap vermiş: - Çok üzüldüm, özür dilerim. Peki ben gerekeni yapacağım. Şu da benim oğlumdan dolayı tazminatım. Yalnız bir istirhâmım var. Artık bu şehirde fazla kalmasınlar. Nasılsa paralarını aldılar. Şehri terk etsinler. Fakat sabahleyin terk etsinler şehri. Biri batı kapısından biri doğu kapısından. İkisi aynı kapıdan çıkmasınlar. Yol zaten ileride birleşir. Bunu kendilerinden özellikle istirhâm ediyorum. İKİ KAPIDA İKİ CESET Paralarını alırlar ve ertesi sabah biri batı kapısından çıkar, diğeri doğu kapısından. İleride yolların birleştiği yerde buluşurlar. Biri der ki: - Benim çıktığım kapıda Nûşirevân'ın eşkıyâ oğlunun cesedi asılıydı. Senin çıktığın kapıda ne vardı? Diğeri de şöyle der: - Benim çıktığım kapıda da tercümanın cesedi asılıydı. Her ikisi de bu hâdiseye hayret ederler. Kendi memleketlerinde, her türlü vahşetin işlendiği bir zamanda, suçlu, oğlu da olsa, gözünü kıpmadan cezâsını veren bir hükümdârın olmasına çok sevinirler. Çünkü, adalet, padişah da, padişahın oğlu da olsa çoban da olsa suç işlemiş ise cezasını çekmesidir. Cezalar şahıslara göre farklı farklı uygulanıyorsa orada adaletten söz edilemez.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.