Adalet olmayınca, açıkgözler, başkasının hakkına saldırır. Zulmedenler olur. Çünkü, her nefis, istediğine kavuşmak ister. Tatlı olanı almağa uğraşır. Bu şeyleri istiyen birkaç kişi çekişmeğe başlar. Bir leşe toplanan köpeklerin birbirlerine hırlamaları gibi, aralarında döğüşme başlar. Bunları ayırmak için, adalet lâzım olur. Alış verişte, herkes kendi yaptığının daha kıymetli olduğunu söyler. Yapılan şeylerin karşılıklı değerlerini adâlet ile ölçmek lâzım olur. Eşyânın değerlerini karşılıklı ölçen şey, altındır yani paradır. Her milletin kullandığı kâğıt liralar, şimdi hep altın karşılığıdır. Yani, altını çok olan devletler, çok kâğıt para basabilir. Altını az olan, kâğıt parayı çok basarsa, bunların kıymeti olmaz. Çünkü, Allahü teâlâ, altını para olarak yaratmıştır. Başka hiçbirşey, altının yerini tutamaz. Bunun içindir ki, zekâtın altın olarak hesâb edilmesi ve verilmesi emir olunmuştur. Eşyânın kıymetlerini altınla, adâleti gözeterek ölçmek lâzımdır. Âdil bir devlet, zulmü, işkenceyi önler. Adâleti temin eder. Eşyânın kıymetlerini, adâlet ile tespit eder. Adalet eşitlik demek değildir. Her hususta eşitliğin zararları sayılamayacak kadar çoktur. Onun için Allahü teâlâ, her şeyi hikmetli ve adaletli yaratmıştır. Adalet olunca işler düzgün yürür. Mesela beş parmağın beşi de aynı olsaydı, baş parmak diğerlerinin arasında olsaydı, bugünkü kadar verimli iş yapılamaz, büyük eksiklik olurdu. Dinleri, Allahü teâlâ adâleti sağlamak için göndermiştir. Adâleti sağlamaları için, bu ilâhî kanunları gönderdi. Hadîd sûresi yirmibeşinci âyetinde meâlen, "Onlara kitâb ve terazi gönderdik ki, bunlarla adâleti yerine getirsinler" buyuruldu. Burada, kitâb, din demektir. Çünkü din, Kur'ân-ı kerîmdeki emir ve yasakların ismidir. Terazi de, altına işârettir. Çünkü altın, ağırlıkla ölçülür. Kur'ân-ı kerîmin emir ve yasaklarını beğenmiyen, çağımıza uygun değildir diyen dinden çıkar. İnsan, her ihtiyâcını hazırlamaya mecbûrdur. Bunu hâzırlayan da, fen ve san'attır ve çalışmaktır. Bir insanın her san'atı öğrenmesi, mümkün değildir. Herbir san'atı muayyen kimseler öğrenir, yapar. Herkes, kendine lâzım olan şeyi, bu san'at sâhibinden alır. Bu san'at sâhibi de, kendine lâzım olan başka birşeyi, onu yapan diğer san'at sâhibinden alır. Böylece, insanlar birbirlerinin ihtiyaçlarını temin eder. Bunun için, insan yalnız yaşayamaz. Bir arada yaşamaya mecburdurlar. Bir arada yaşayabilmek için de adalet lazımdır.