Artık insanların çoğu, gelsin de nereden gelirse gelsin, anlayışında. Harammış, şüpheliymiş, ağlayanın parasıymış, bunları düşünen çok az kimse kaldı. Hele hele kriz zamanında haram-helal hassasiyeti iyice zaafa uğruyor. İnsanlar zahmet çekmeden, alın teri dökmeden kısa yoldan, köşeyi dönme planları peşine düşüyor. Bir iki köşe de dönüyor. Derken beklemediği bir rüzgâr geliyor bu defa tersten köşe dönmeler başlıyor. Tabii ki bu arada olan oluyor: Her şeyi; evi, arabası hatta aile hayatı gittiği gibi ömrü boyunca ödeyemeyeceği borç batağına saplanıyor. Fareye tuzak kurarak yuvasının 30-40 cm uzağına kocaman bir peynir kalıbı koyarlar. Fare delikten bir peynire bakar bir de mesafeye. Epey düşündükten sonra, mesafe çok kısa mükâfat çok büyük bu işte bir bit yeniği var, deyip yuvasından çıkmaz. Demek ki, para, mal mülk hırsı insanın gözünü örtüyor, basiretini bağlıyor, fare kadar düşünemiyor insanoğlu! Saadet zincirlerine takılmaktan kurtulamıyor bir türlü. ALIN TERİ YOKSA Bir yerden, çalışmadan, yorulmadan alın teri dökmeden para geliyorsa, burada kul hakkı, haksızlık, zulüm var demektir. Yani birilerinin parası haksız olarak başkalarının eline geçiyor demektir. Birileri kaybediyor, birileri kazanıyor demektir. Bu da birilerini ağlatır, birilerini de güldürür. Atalarımızı bunu şu söz ile çok güzel dile getirmişlerdir: Ağlayanın malı gülene hayır etmez. Haksız kazanç yolları çok ise de günümüzde en yaygın olanı, istismarcıların speküle ettikleri, çaylak oyuncuları yoldukları borsadır. Borsa engin bir denizdir. Yüzme bilmeyeni affetmez. Bugüne kadar kumarda olduğu gibi, borsada da kazanana rastlamadım, fakat her şeyini kaybedene çok rastladım. Acemi borsa oyuncusu ilk önce kazandığını bilahare fazlasıyla kaybediyor. Bu kaybetme, parası ile malı ile olduğu gibi sağlığı ile canı ile de olabiliyor. Yani bu haksız kazanç bir şekilde fazlasıyla çıkıyor. Ne yaptığını bilmeyen acemi borsa oyuncularını şuna benzetebiliriz: Bilirsiniz karıncalar bir yaz boyu çalışırlar. Yuvalarının önüne bütün kış boyunca yiyecekleri çer-çöpü buğday tanelerini toplarlar. Cüsseleri nedir ki, bütün topladıkları da ancak bir avuç kadardır. Bu arada bir deve gelir, bir nefeste hüüüp diye karıncaların bir yaz boyu biriktirdiği yiyecekleri yutuverir! Borsa da böyle. Garibanların dişlerinden tırnaklarından artırarak çok kazanma ümidi ile borsaya yatırdıkları cüzi paraları, bir spekülatör çıkıp hortumlar geçer. Artık, garibanın daha çok kazanma hırsı ile kaptırdığı paranın üzerine bir bardak su içmekten ve ağlayıp sızlamaktan başka yapacağı bir şey yoktur. Peki, spekülatör rahat yiyebilecek mi? Ne mümkün! Eninde sonunda fazlasıyla ondan da çıkar bu haksız kazanç. Yani veren de alan da bu işte zararda. Kumarda da böyle değil mi? Tabii ki bu dünyadaki zararları. Aslında esas ceza ahirette görülecek. Dünyada çekilen sıkıntılar, ahirettekiler ile mukayese bile edilemez, ceza bile sayılmaz. BİR ZAMAN GELECEK Evet, Müslümana mal, mülk, para lazımdır. Mal mü'minin yardımcısıdır. Ama, alın teri ile helalden kazanılan mal. Helal kazanç mümine iyilikte yardımcıdır, haram mal da kötülükte yardımcıdır. Bunun için alın teri ile kazanmaya, harâma helale çok dikkat etmelidir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: "En güzel rızk, helale, harama dikkat edilerek alın teri ile kazanılandır." "Elinin emeği, alnının teri ile ye, dînini satıp yeme!" "Helâle, harâma dikkat ederek çalışıp kazanan kimseyi, Allahü teâlâ çok sever." Kul hakkı çok önemlidir. Açlıktan ölmek üzere olan bir kimse, ölmüş köpek ile başkasına âit koyun eti bulsa, ikisini de yemek harâm ise de, başkasının malını yemeyip, köpeği yemesi lâzımdır. Köpek yok ise, başkasının malını, ancak ölmeyecek kadar yiyebilir. Bu hüküm kul hakkının durumunu açık bir şekilde bildirmektedir. Bir hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: "Bir zaman gelecek ki, insanlar, yalnız malın, paranın gelmesini düşünüp, helâlini, harâmını düşünmeyecekler." Cenab-ı Hak, nereden geldiğine bakmayıp, haram mı helal mi diye düşünmeyenlerden eylemesin!