"Ahlâksızlığa son verin!"

A -
A +

Nuh aleyhisselama ilk iman eden, Amûre isminde bir hanımdır. Hz. Nuh bu hanımla evlendi. Bundan Sâm, Hâm ve Yâfes adında üç oğlu ile Hadûre, Nesûre ve Mahbûre isimlerinde üç kızı oldu. Daha sonra evlendiği bir kadından da Kenân isimli bir oğlu oldu. Fakat bu kadın daha sonra, Hz. Nuh'un dîninden dönüp, mürted oldu. Yani mümin iken, imandan ayrılıp, imansızlığı seçti ve putperestliğe döndü. Hz. Nuh, devamlı olarak kavmine, kendilerine peygamber olarak gönderildiğini bildirdi. Onlara; putlara tapmaktan, haksızlıktan, zulüm ve işkenceden, aşağılıktan vazgeçmelerini ve içinde bulundukları ahlâksızlıklara son vermelerini söyledi. Allahü teâlâya iman etmelerini ve Onun emirlerine tâbi olmalarını, bunlara riayet etmezlerse, Allahü teâlânın azabının pek şiddetli ve çok çetin olduğunu her defasında tekrar tekrar haber verdi. Fakat zulüm ve zorbalığa alışmış olan bu gaddar insanlar, buna inanmadılar, kabul etmeyip, karşı geldiler. Nitekim Şuarâ suresinin 105. ayet-i kerimesinde mealen buyuruldu ki: "Nuh kavmi, peygamberleri tekzip etti, yalanladı." Kavmin ileri gelenleri Nuh'a dediler ki: "Biz seni ancak, bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Böyle olunca, senin, ne üstünlüğün ve ne meziyetin var ki, peygamberlik vazifesi ve kendisine tâbi olunması îcap ettiği gibi bir hususiyet sana has kılınmış olsun. Biz, sana uymuş, iman etmiş olanların da, aşağılarımız olduklarını görüyoruz. Senin ve sana tâbi olanların, bizim üzerimize bir faziletiniz, üstünlüğünüz olduğunu görmüyoruz ki, sen peygamber olmaya ehil ve kendisine tâbi olunmaya lâyık ve müstehak olasın. Bilâkis biz, seni, peygamberlik davasında; sana tâbi olanları da, senin sadık olduğunu bilmeleri hususunda yalancılardan zannediyoruz." Aslında, kendileri pek aşağı ve rezil kimseler olan o kâfirlerin; Hz. Nuh'a iman etmiş olan müminleri aşağı görmelerine sebep, iman nimetinden mahrum olmaları, her şeyin, dünyanın zâhirinden, görünüşünden ibaret olduğunu zannetmeleridir. Çünkü onlar, dünya hayatından sonra gelen ahiret hayatını, sonsuz yaşamayı bilmezler ve inanmazlardı. Onlara göre lezzet ve zevk veren şeyi daha çok olan, en şerefli ve çok üstün idi. Bundan mahrum olanlar da rezil kimseler idi. Onlar, hakiki kıymet ve üstünlüğün, iman etmekte olduğunu, iman nimeti ile şereflenmiş sıradan bir insanın, imandan mahrum olan bir sultandan çok daha kıymetli ve üstün olduğunu anlayamıyorlardı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.