Bir hikâye anlatılır: Bir beldede bir su varmış. Bundan içenin huzurlu olacağına inanılırmış. Fakat içenin aklî dengesi bozuluyormuş. Zamanla bu sudan içmeyen kalmamış. Sadece bir aile kalmış. Yani beldede akıllı tek aile kalmış. Bu aile içmemekte direniyormuş. Ancak herkes anormal olduğu için, bu akıllı aile, deli muamelesi görmeğe başlamış. Bütün belde halkı bunun deliliğini, konuşmaya başlamış. Sonunda çaresiz kalıp bu aile de sudan içip onlar gibi olmuş ve huzur (!) bulmuş. Bugün Türkiye'nin; sadece Türkiye'nin değil bütün dünyanın durumu buna benziyor. Sudan içenler hızla çoğalıyor. Bunun için de anormal şeyler normal, normal şeyler anormal olarak karşılanmaya başladı. Bu anormallik daha çok sosyal yaşantıda, özellikle de ahlâk konusunda görülmeğe başlandı. Ahlâklı olanlar ahlâksız, ahlâksız olanlar ahlâklı olarak algılanıyor artık. Son günlerin tartışma konusu Tarkan olayı bunun tipik örneği. Hemen hemen herkes Tarkan'ın yanında yer aldı. Homoseksüellik gayet normal bir davranış şekli olarak sunuldu. Tasvip etmeyenler de çağdışılıkla suçlanmaktan korktukları için açıkça yanlışlığı ifade edemediler. "Biz Müslümanız, dinimiz, örfümüz buna müsaade etmez" diyemediler. Bir müddet suskunluktan sonra, bu destekten cesaret alan Tarkan, "Ben yaşadığım hiçbir şeyden pişmanlık ve utanç duymadım. Herkesin bir hayatı var, benim de öyle..." diyerek meydan okudu. Aslında, arkasından kitleleri sürükleyen kimselerin böyle meydan okumaya, kötü örnek olmaya hakları yoktur. Bu meydan okuması da medyada kahramanlık olarak takdim edildi. Yapılan iş meşrulaştırıldı. Halbuki, yapılan yanlışlıktan pişman olmak, utanmak da bir fazilettir. Bunu bile yapamadı Tarkan. Bu işte, en az kendisi kadar, bunu bu hale getiren, bu cür'eti göstermesine sebep olan toplum da suçlu. Dedik ya anormallikler normal hale geldi... Bugünlerde Kuşadası da büyük bir hazırlık içinde. Bütün hazırlıklar tamam. Bütün gözler ufukta. Neyi mi bekliyorlar? Bu yaz gelecek üç gemi dolusu gay (Homoseksüel) ve lezbiyen (Kadın kadına beraberlik) turisti. Geçen seneki hatalarını (!) düzeltmek, özür dilemek için iki sabırsızlıkla sahilde bekliyorlar. Geçen yıl eşcinselleri ilçeye sokmamak suretiyle yaptıkları büyük yanlışı(!) telafi edebilmek için, bu yıl eşcinsel turistleri törenle karşılamaya hazırlanıyorlar. Geçen yıl nasıl olduysa gaflete (!) kapılıp 800 gay turistin ilçede dolaşması, çarşıya girip alışveriş yapması engellenmiş, apar topar limandan uzaklaştırılmıştı. Yetkililer, "Geçen yıl büyük bir talihsizlik yaşadık. Hem uluslararası skandal oldu, hem de yaklaşık 1 milyon dolarlık bir gelir kaybına uğradık. Bizi cinsel tercihleri değil, bırakacakları döviz ilgilendiriyor" diyerek, aynı hataya(!) düşmeyeceklerini dile getirdiler. İslam büyükleri, "Kişinin maksadı neyse, mabudu o olur" demişler. İnsanın maksadı neyse taptığı odur. Eğer kişi, Allah'ı unutmuş, hep para, şehvet, makam... için koşuyorsa, bunun için her şeyini terk edebiliyorsa o, artık bunlara tapıyor, demektir. Günümüz insanı, eski çok tanrılı dinleri ayıplarken, farkında olmadan kendisi çok tanrılı dinlere yönelmektedir. Kimisi makama, kimisi paraya tapmakta. Sosyete kesim de serbestlik, cinsel tercih adı altında şehvete tapmaktadır. Halbuki bu tür serbestlik hayvanlara mahsus bir özelliktir. İnsan hayvanlar gibi başıboş bırakılmamıştır. İnsan, inanç yönünden boş kalınca bu boşluğu doldurmak için akla hayale gelmedik iğrenç işler yaparak, gerçek inancın verdiği huzuru arıyor. Fakat, susuz olanın deniz suyu ile susuzluğunu gidermeye kalkışması gibi, sonunda helak olup gitmektedir. (Yarın da bu konuyu dini açıdan ele almak istiyorum.)