Dün, az da olsa evlilikte bazı sıkıntıların olabileceğini fakat bunun evlenmeye bir engel teşkil etmeyeceğinden bahsetmiştik. Aslında bunu en asgari düzeye indirmek de bizim elimizde. Bu da, evliliğin genel kurallarına uymada göstereceğimiz hassasiyete bağlı. Evlilikte görülen sıkıntıların sebeplerini birkaç maddede özetleyelim: 1- Evlilikte gençlerin küfvü yani, dengi kuralına uymamak: Gençler inanç, yaşayış, dindarlk, örf ve âdet gibi konularda biribirlerine denk olmalıdır. Buna göre, dinimize uygun yaşamayan bir kadın dindar bir gence denk olamaz. Dindar bir kız da, dinî yaşayışı ve inancı zayıf erkeğe denk olamaz. Zaten örf ve âdet olarak da erkek, kadının evinde olmasını, çocukları ile bizzat ilgilenmesini ister. Okumuş kariyer sahibi "çokbilmiş" kadın tipinden hoşlanmaz. Aslında, en dindarından en sosyetesine kadar her erkeğin içinde bu arzu vardır. Çevre baskısı ile bunu dile getirememektedirler. Aileler, çeşitli sebepleri bahane ederek, denklik meselesine uymadıkları için aile içi sıkıntılar artmaktadır. 2- Evlilik öncesi ve sonrası ailelerin haddini aşan müdahaleleri. Bilhassa erkek anneleri, oğluna uygun bir eş değil, kendine uygun bir gelin aramaktadırlar. Kendi oğullarının huyunu, yaşayışını göz ardı etmekteler. Evlendikten sonra da, gelinini kızı olarak görüp dizinin dibinden ayırmak istememektedirler. Her yere onunla gidip, egosunu tatmin için yanında muhafız gibi taşımaktadırlar. Halbuki, gelin gelindir, gelin hiçbir zaman kızı gibi olmaz. Gelinin de kendi yaş grubuna göre bir çevresi vardır. O ancak orada rahat eder. Onu rahat edemediği yerde kalmaya zorlamak, sıkıntıya depresyona sokar. Yine, evlendirdiği kızınının peşini bırakmayan anne babalar da, damadını depresyona sokar. Boşanmaların çoğu, ailelerin yersiz müdahaleleri ile olmaktadır. İyilik yapalım derken kötülük yapmış oluyorlar. Bunun için aileler kendi hallerine bırakıp uzaktan ilgilenmelidirler. Problemlerde kabahati önce kendi kızında, kendi oğlunda aramalıdır. 3- Gençlerin evlilik ve aile hayatı konularında yeterli bilgilerinin olmamasıdır. Dinimize göre aile müessesesinin kuralları var. Erkeğin hanımına karşı, hoşgörülü, yumuşak huylu olması gerekir. Fakat bunun da bir sınırı var. Her yaptığına da hoşgörü gösteremez. Çünkü, kadının işlediği her günahtan erkeğe de pay vardır. Erkeğin de, kadının da hakları ve sorumlulukları var. Bunlar bilinmez, sınırlar aşılırsa karşı tarafa zulüm yapılmış olur. Zulüm olan yerde de huzur olmaz. Son yıllarda, Müslüman kadınlar da, feministlerin, kadın programlarının etkisinde kalıp haklarını aşan taleplerde bulunuyorlar; bu da zulümdür. Dinimize göre, nikâh nedir, talak (boşanma) nedir gençler bunları bilmelidir. Bunları bilmeyen bir genç erkek, dinimize göre günah olan, bid'at olan, cahil halk arasında yaygın olan "üçten dokuza..." veya bir çırpıda, "boşsun, boşsun, boşsun" sözlerini söyleyip, geri dönüşü olmayan bir yola giriyor. Ondan sonra da, eyvah ben ne yaptım, şimdi ne olacak, deyip çaresizlik içinde kıvranıyor. Tabii ki, erkeği bu hale getiren kadının da bunda büyük suçu var. Her şeyin bir kaynama noktası var. Kadın bunu düşünmeden, yorgun argın eve gelmiş kocasına, bunu niye almadın, bunu niçin yaptın, bu yapılır mıydı, sen nasıl erkeksin... gibi sözlerle bunaltıyor. Sonunda da erkeğin çileden çıkmasına sebep oluyor. Bunun için kadın-erkek, sınırını iyi bilmeli, nerede ne kadar konuşacak, bunun hesabını iyi yapmalıdır. Bunları bilmiyorsa, okuyup öğrenmelidir. İslam büyüklerinin huzurlu aile hayatları örnek alınmalıdır. > Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29 www.mehmetoruc.com